Recep Tayyip Erdoğan: “İstanbul’umuza Kanal İstanbul kazandırıyoruz” dedi ve 27 Nisan 2011’de, tabi öncesini saymazsak, Kanal İstanbul macerası başladı. 2011’den beri “Kanal İstanbul” çok kereler yazıldı çizildi. Her kafadan bir ses çıktı. Muhalefet partilerinin liderleri ve Ekrem İmamoğlu en sert eleştirilerle karşı çıktı. Erdoğan ise kendinden emin, “İsteseler de istemeseler de yapacağız” dedi, diretti. Kanal İstanbul, kimi zaman unutuldu, kimi zaman yeniden gündeme geldi. Senelerdir Türkiye gündemini meşgul etti, tartışmaları bitmedi. Bugün geldiğimiz noktada Kanal İstanbul, yine gündemimizde.
AK Parti iktidara geldiğinden beri çok sayıda projeyi hayata geçirdi. Neredeyse Türkiye’deki tüm yollar, köprüler, viyadükler yenilendi, Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Marmaray, İstanbul Havalimanı ve Avrasya Tüneli gibi değeri milyon dolarlarla ölçülen mega projeler birbirinin peşi sıra hayata geçirildi. Ama Kanal İstanbul başka. Çünkü Kanal İstanbul, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en büyük hayali. Erdoğan, en büyük hayalini gerçekleştirmek için bu sene başında düğmeye bastı. Sonrasında ise ortalık karıştı. İstanbul’da yaşayan ve Kanal İstanbul Projesi’ne karşı çıkan çok sayıda insan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne gitti. Kanal İstanbul’a karşı dilekçe verdi. İstanbul’da Kanal İstanbul Çalıştayı düzenlendi. Projenin neden yapılmaması gerektiği ve karşı çıkıldığı anlatıldı. İstanbullular ikiye bölündü. Bir kısmı yapılsın, destekliyoruz derken, diğer bir kısmı karşı çıktı.
Kanal İstanbul Projesi’ni ilk hayata geçirmek isteyen aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan değil. Projenin ilk hali bundan yüzyıllar öncesine Roma İmparatorluğu’na kadar gidiyor. Sonrasında bu fikir Osmanlı İmparatorluğu’nda da yeşerdi. Özellikle 16. Yüzyıl sonrasında bolca konuşuldu, farklı zamanlarda yapılması planlandı, gündeme geldi. Kanalın yapılma amacı çok basitti. Karadeniz’den elde edilen kerestenin, İstanbul’a en kolay yoldan ulaşmasını sağlamak. Ancak projenin için belirlenen güzergâh, şu anda planladığından oldukça farklıydı. Osmanlı zamanında kanalı, Sakarya Deltası ve Sapanca Gölü üzerinden geçerek İzmit Körfezi’nden Marmara Denizi’ne bağlanacak şekilde planlanmışlardı. Yani şimdi konuştuğumuz güzergâhtan tamamen farklı.
Batı’da bir kanal fikri modern Türkiye’de ortaya çıktı. Bu kanal ilk kez 35 yıl önce Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında Maden Dairesi Başkanlığı ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü yapan Yüksel Önem tarafından dile getirildi. Önem 1985 yılında TSE dergisinde, 1990 yılında ise Bilim Teknik Dergisi’nde bu fikrini yazdı. Karadeniz’den çıkıp, Büyükçekmece Gölü üzerinden Marmaya’ya uzanan bir kanal oluşturma projesinin nasıl yapılabileceğini anlattı. Ardından 1991’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Komisyonu Başkanı Nusret Avcı ve 1994’te ise Bülent Ecevit tarafından Kanal İstanbul yeniden dile getirildi. Ecevit’in bu mega projeyi açıklaması ile kanal ülke gündemine taşındı. Ecevit tarafından bu proje seçim vaadi olarak kullanıldı. Yazılı ve görsel basın, Ecevit’i destekledi. Bir iki farklı görüş dışında, şimdiki gibi uzun uzun muhalefet yapan, eleştiren de olmadı. Zaten sonrasında da Ecevit, kendi kendine projeden vazgeçti. Bir grup bilim insanı tarafından uyarılması nedeni ile projeden vazgeçtiği konusu ise hiç kanıtlanamadı.
Projeye en büyük hayalim diyen Erdoğan, Panama ya da Korint Kanalı’nı Kanal İstanbul’a rakip görmediğini ve bu projeyi yüzyılın projesi olarak adlandırdığını açıkladı. Peki bu kanallarla Kanal İstanbul arasındaki fark nedir? Panama Kanalı, Orta Amerika’da. Atlantik Okyanusu’nu, Pasifik Okyanusu’na bağlıyor. Uzunluğu 82 kilometre. ABD’nin Batı’sından Avrupa’ya yapılan seyahatlerin süresini yarıya indiriyor. Süveyş Kanalı ise Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlıyor. Toplam uzunluğu 193 kilometre. Avrupa ile Asya arasındaki deniz yolunu neredeyse üçte bir oranında kısaltıyor. Korint Kanalı. Yunanistan’da. İyonya Denizi’ni Ege Denizi’ne bağlıyor. Uzunluğu oldukça kısa. Sadece 6.4 kilometre. Mora Yarımadası’nın etrafını gezmek yerine, ortasından geçiliyor. Bu kanalların ortak özelliği doğal su yollarının olmadığı yerlerde inşa edilmiş olmaları. Ama Kanal İstanbul için bu durum geçerli değil. Çünkü zaten İstanbul Boğazı doğal bir su yolu. Karadeniz’i Marmara Denizi’ne, Marmara Denizi’ni de Ege Denizi’ne bağlıyor.
Kanal İstanbul, Karadeniz kıyısından Terkos Gölü ve İstanbul Havalimanı’nın arasından geçerek, Durusu Mahallesi üzerinden Sazlıdere Barajı’na ulaşıyor. İstanbul’un su sıkıntısının her geçen gün arttığı şu dönemde Sazlıdere Barajı’nın çok büyük bir bölümünü de içine alarak Başakşehir’den Küçükçekmece gölü ile birleşip, Marmara Denizi’ne iniyor. Kanalın uzunluğu 45 kilometre, derinliği ise 20.75 metre. Kanalın en dar noktasında yüzey genişliğinin 360 metre, taban genişliğinin de 275 metre olması planlanıyor. Bu bölümden bir kanal açılması durumunda İstanbul Boğazı ve İstanbul arasında kalan bölgenin de ada olması öngörülüyor. Bu bölümle kentin batı kısmını bağlamak için 7 adet kara yolu, 1 adet demiryolu köprüsü inşa edileceği biliniyor. Projeye göre kanalın iki yakasında hemen hemen yarım milyon insanın yaşayacağı yeni bir şehir merkezi inşa ediliyor.
Bu sistemde özel şirketler kamudan aldıkları projeleri hayata geçiriyor, proje bittiğinde belirli bir süre işletiyor ve sonrasında da devlete devrediyor. Bu modelle devletin kasasından hiç para çıkmadan çok sayıda proje gerçekleştirilebiliyor. Ancak Türkiye’de sürekli aynı firmalar bu projelerin yaptırılması fazlası ile eleştiriliyor. Şu ana kadar biten projelerden Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim köprülerinde şirketlere verilen geçiş garantisini araç sayısı karşılamadığından, bu şirketlere milyonlarca lira ödeme yapılıyor. Bu nedenle de mega projeler muhalefet partilerinin hedefi haline geliyor.
Kanal İstanbul Projesi’nin toplam maliyenin 75 milyar Türk lirası olacağı açıklandı. Hazırlık ve inşaat sırasında çalışması gereken toplam insan sayısı 10 bin kişi. Bu mega projenin tamamen bitmesi içinse 7 yıllık bir süre öngörülüyor. ÇED raporuna göre ise gerekli bakımların yapılması durumunda kanalın ömrü 100 yıl olarak belirtiliyor. 100 yıl bir ülke açısından oldukça kısa bir süre olduğundan, bu kadar büyük bir yatırıma, sadece 100 yıl için gerek var mı sorusu akıllara geliyor.
Bundan sonrası ne olur, daha ne kadar bu proje gündem olur, ne zaman başlar, gerçekten yapılır mı bilinmez. Tahmin etmesi de ise zor. Ancak Kanal İstanbul Projesi’nin gerçekleşmesi durumunda İstanbul, insan eli ile büyük bir değişim geçirmiş olacak. Ve Kanal İstanbul’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Kanal İstanbul Projesi gerekli mi, neden yapılması konusunda ısrarcılar?İktidar partilerine ve bazı İstanbullulara göre Kanal İstanbul projesi mutlaka yapılmalı. Yapılması içinde çok sayıda sebep öne sürüyorlar. Peki nedir o sebepler?
Öncelikle İstanbul Boğazı’ndan yılda yaklaşık 40 bin gemi geçiyor. Kanal İstanbul’la boğaz güvenliğinin artırılması ve boğazın gemi trafiğinin azaltılması amaçlanıyor. Son iki yılda boğazda 41 gemi kazası yaşandı. Ayrıca İstanbul geçmişte de boğazda olan fekâketlere tanık oldu. En büyük boğaz kazası olarak bilinen ve 1979’da gerçekleşen olayda, 96 bin ton ham petrol yüklü Independenta tankeri Haydarpaşa açıklarında Yunan gemisi Evriali ile çarpıştı. Ayrıca İstanbul Boğazı’nın trafiği nedeniyle gemilr, boğazdan her geçişlerinde minimum 14 saat bekletiliyor. Bu bekleme süresi zaman zaman 2 ya da 3 güne kadar çıkabiliyor. Bekleme süresinin uzun olmasını gemi kazalarının sebebi olarak görüyorlar. Bu kazalar nedeniyle de gemi şirketlerinin binlerce dolar zarar ettiğini ileri sürüyorlar. Kanal İstanbul’un farkı ne olacak? Gemiler Kanal İstanbul’u kullanmak için ücret verecek ve beklemeden yoluna devam edebilecek. Proje aşamasında detaylı deprem incelemesi yapıldı. Fay hattı 20 kilometre derinlikte, Kanal İstanbul derinliği ise 21 metre olacak. Bu nedenle olası depremlerde bir güvenlik zaafiyeti oluşturmadığı açıklandı. Yani depremi tetiklemesi mümkün değil diyorlar. 57 farklı kurumdan ise bu konuyla ilgili görüş ve onay alındı. Sazlıdere Barajı’nın yüzde 61’lik kısmı Kanal İstanbul yüzünden yok olacak, kalan yüzde 39’luk kısmı ise korunacak. Bu su kaybının İstanbul’a etkisi ise sadece yüzde 2.8 olacak ve bu durumun İstanbul’u etkilemeyeceği, bu sebepten dolayı susuzluk yaşanmayacağını söylüyorlar. Kısacası bu kadar büyük bir projenin yapımına karşı çıkılmasının delilik olduğunu ve Türkiye’nin gelişiminin istemeyenler tarafından karşı çıkıldığını söylüyorlar.
Kanal İstanbul'u istemeyenler, neden karşı çıkıyorlar, sebepleri ne?Kanal İstanbul’a karşı çıkan muhalefet partileri ve bazı İstanbullular, bu projeyi tek cümle ile cinayet projesi olarak adlandırıyorlar. Peki karşı çıkanların sebepleri neler?
Öncelikli sebep maliyet. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşulların böyle bir projenin maliyetini karşılayamayacağını savunuyorlar. Maliyet sonrasında da çevreye olan etkisi geliyor. Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajı’nın zarar göreceği gerçeği konusunda çok sayıda uzman uyarılarda bulunuyor. Böyle projelerinin doğal alanları yok etmeden yapılması gerektiğini söylüyorlar. Kanal İstanbul güzergâhında bulunan çok sayıda ormanlık, kumul, sulak, tarım alanlarının ve meraların proje dâhilinde yok olacağı biliniyor. Ayrıca şu anda hale hazırda olan ve işletilen barajların neden yok edilmek istendiği de bir türlü anlaşılamıyor. Ayrıca Karadeniz kıyısına yine bu proje için yapılması gereken dolgu da deniz ekosistemini bozacak. Ekonomik olarak ise sakıncası, buralarda yaşayan, geçimini balıkçılık ve tarımla sağlayan kişilerin geçim kaynaklarının kaybedilmesi nedeniyle, göç yaşanacak olması. Mimarlar Odası ise bu projenin bir hizmet açığı olmadığından tamamen gereksiz olduğu ve ekonomik rasyonelitesinin olmadığını söylüyor. Bir diğer karşı çıkılma sebebi ise deprem. Kanal İstanbul’un depremi tetikleyeceğini değil, depreme nasıl tepki vereceğini bilmediklerinden dolayı yapılmaması gerektiğini savunuyorlar.
Editör: Burcu Yusta