Medya, kamuoyunda ayrımcı söylemlerin yaygınlaşmasında ve meşrulaşmasında önemli bir role sahiptir. Yazılı, görsel ve dijital medya ile yayılan bu söylemler kamuoyunda dolaşıma giriyor.
Farklı toplumsal kesimler hakkında yoğun bilgi birikimi olmayan insanlar, okudukları veya izledikleri haberlerden o toplumsal kesimler hakkında fikir sahibi olabiliyor. Yargıların oluşmasında ve insanların düşüncelerini yönlendirmede haberlerin büyük bir etkisi var. Kitle iletişim araçları, insanların gündelik yaşamına etki ettiği gibi ideolojik bakış açılarının şekillenmesinde de rol oynuyor. Medyada yer alan söylemler pek çok insanın hayata bakış açısını şekillendirebiliyor. Araştırmalar, haber yazı dilinin, başlığın ve seçilen sözcüklerin mültecilere yönelik algının değişmesine neden olduğunu gösteriyor.
İngiliz basını üzerine yapılan bir araştırmaya göre İngiltere’ye giriş yapan mülteci sayısının olduğundan çok daha fazla gösterildiği ve rakamlar üzerinde oynama yapıldığı, çoğu haberde mülteci erkeklerin ‘tehlikeli genç’ sıfatıyla tanımlandığı tespit edildi. Dünya basınında yer alan mülteci ve göçmen haberlerinin çoğunda mülteciler ve göçmenler işgalci, ülkeye sokulmaması gereken insanlar olarak belirtiliyor. Adalet ve eşitlik duygusundan yoksun olarak yazılan haberlerde işgalci, ülkeye sokulmaması gereken yabancılar olarak haberlerde yer almaya devam ediyorlar.
Bu konuyla ilgili The Guardian Gazetesi yazarı Prof. Dr. Roy Greenslade 2019 yılında yazdığı yazıda İngiliz basınına sert eleştirilerde bulunarak İngiliz basınını mültecileri ‘şeytanlaştırmakla’ suçladı.
Greenslade “Sağ kanat politikacıları ve basın, Kanal'ı geçmek için tehlikeli botlarla hayatlarını riske atan küçük göçmen gruplarını şeytanlaştırmak konusunda birbirlerini geride bıraktılar. The Sun Gazetesi okuyucularına, hiçbir somut delil olmadan, "zulümden kaçan gerçek sığınmacıların ulaştıkları ilk AB ülkesinde güvenli sığınak arayacaklarını" söyledi. Gazete bundan nasıl emin olabilir?” dedi.
Greenslad “Irkçılık ve yabancı düşmanlığı, her zaman olduğu gibi, hikayelerin ve önde gelen makalelerin arkasında yatıyor. Olaylar abartılarak ülkesel çapta bir kriz olarak gösteriliyor. Daily Telegraph, "Sınırlarımızı ve çıkarlarımızı korumamız gerekiyor," dedi. Kanıt olmadan gelenlerin çoğunu gerçek mülteci olmamakla suçladı. “ ifadelerini kullandı.
Avrupa basınında mülteci/göçmen/sığınmacı gruplar olumsuz sıfatlarla ilişkilendiriliyor. Suç, şiddet temaları içinde duygusal dil aracılığıyla haber metinlerinde yer veriliyor. Kimi örneklerde mülteciler “savaş kaçkını”, "dilenci", “terörist”, “korkak”, “pis”, “hain”, “cahil”, “bedavacı”, “katil”, gibi olumsuz ve ırkçı sıfatlarla nitelendiriliyor.
Farklı ülkelerde yaşayan mülteci/göçmen/sığınmacılar o ülkenin vatandaşlarının gözünden yetersiz olarak görünüyor. İstihdam alanında oluşan rekabet ortamı ele alınıyor ve o ülkenin kaynaklarını tehdit eden unsur olarak görünüyor.
2015’de yaşanan mülteci olaylarında medya, 2015-2016 boyunca bu olayları bir "kriz" olarak nitelendirdi. Bu bakış açısı, halk arasında yeni gelenlere karşı olumsuz ve düşmanca tavır almalarına sebep oldu.
Basında yer alan haberlerde mültecilerin, sorun yaratan, ekonomik yük olan mağdur kitleler olarak olumsuz arkaplanlar ile kamuoyuna sunulması, mültecilerin ekonomiye zarar veren gruplar ve güvenilmez insanlar olarak görülmesine neden oluyor. Yazılan olaylara ilişkin olayın 'neden olduğu?' bilgisi verilmiyor. Örneğin Suriyeli bir çocuğun haberi yapılırken, yaşadığı olumsuzluğun nedeni ve bunun için yapılabilecek politikalar haberler anlatılarında engelleniyor. Haber anlatıları içinde mağduriyetler söylenirken maruz bırakılan hak ihlalleri ve bu ihlallerin giderilmesine yönelik talepler haberlerde yer almıyor. Bu da ön yargının oluşmasına, mültecilerin ‘şeytanlaşmasına’ neden oluyor.
Son yıllarda göç konusunda Avrupa ülkelerindeki politikacıların olumsuz söylemleri de kamuoyunu büyük ölçüde etkiledi.
Avrupa’da yaşanan mültecilere karşı düşmanca tavrın oluşmasında aşırı sağ partilerin söylemleri başta geliyor. Göç ve göçmenlerle ilgili insanlıktan uzak açıklamalar giderek daha fazla duyulmaya başlandı. Örneğin, Temmuz 2015'te İngiltere Başbakanı David Cameron, İngiltere'ye ulaşmak isteyen göçmenleri 'göçmen sürüleri' olarak tanımladı.
İngiltere’nin eski İçişleri Bakanı David Blunkett ise çocuk sığınmacıların İngiliz okullarını kirleteceğini söyleyerek onları 'pis' olmakla nitelendirdi.
Türkiye’de durum nasıl?Medya Radar'ın hazırladığı raporda farklı gazetelerden alınan haberler analiz edilerek, mültecilerin nasıl bir ötekileştirici haber diline maruz bırakıldığı ortaya çıkarıldı.
“Yeni Çağ Gazetesi’nde 15 Ocak 2020 tarihinde “Suriyelilere özel doğum servisi” başlığıyla yayınlanan haberde Konya’da, Avrupa Birliği’nin finansmanı ile açılacak doğum hastanesi üzerinden mültecilere nefret söylemi yapıldı. Suriyeli mültecilerin doğum oranının fazlalığına, uyuz, verem gibi hastalıkların başlatıcısı ve taşıyıcısı olmalarına, hastanelerde yaşanan yoğunluğun sebebinin mülteciler olduğuna dair şikâyetlere sıklıkla haberlerine taşıyan Yeni Çağ Gazetesi, mültecilerin sağlığına yönelik yapılan olumlu girişimleri de düşmanlaştırıcı ifadelerle platformuna taşımaktadır.”
“Karar Gazetesi’nde 15 Ocak 2020 tarihinde yayınlanan haberde İYİ Parti vekili Ümit Özdağ’ın dile getirdiği iddialar haberleştirildi. Haberde verilen bilgilerin Ümit Özdağ’ın iddiaları olduğu belirtilmesine rağmen içerik bundan bağımsız olarak başlığa taşınmış, “iddialar” düşmanlaştırıcı ifadelerle aktarıldı. İŞKUR’un 7 bin 400 Suriyeliyi ve 7 bin 400 Türk vatandaşını personel olarak istihdam edeceği iddiası yanlıştır. Haberde yer alan İŞKUR Genel Müdürü Cafer Uzunkaya’nın ifadelerine yer rağmen başlıkla birlikte Suriyeli mültecilerin kamuda istihdam edileceği algısı yaratılmaya çalışıldı. İçerikte “iddia” olduğu belirtilmesine rağmen Ümit Özdağ’ın ifadelerinin başlığa taşınması, bilgilerin teyit edilmeden haberleştirilmesi mültecilere yönelik nefret söylemini tetiklemektedir.”
“Milliyet Gazetesi’nde 15 Ocak 2020 tarihinde yayınlanan “Her 5 gaspçıdan 1’i yabancı” başlıklı haberde emniyet istatistik verileri kaynak gösterilerek İstanbul’da geçen yıl yaşanan her 5 gasp olayından birisinin farklı uyruklu kişiler tarafından gerçekleştirildiği ifade edildi. İçerikte kaynak olarak emniyet istatistik verileri gösterilse de toplumsal bir arada yaşamın inşası sürecinde tahrik eden ve kışkırtan başlıkların ve içeriklerin haberlere taşınması mevcut nefret söylemlerini ve düşmanlığı da körüklemektedir. Toplumda var olan önyargılar haberdeki ifadeler yoluyla medya tarafından pekiştirilmektedir.”
Haber: Mevlüt İşli