Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremlerin ardından bölgede temiz su ve hijyen malzemeleri ile tuvalete erişimin kısıtlı olması, cenazelerin gömülmemiş olması, halk sağlığı açısından da riskleri beraberinde getiriyor.
1999 Gölcük depreminde Türk Tabipleri Birliği deprem koordinatörü olan Halk Sağlığı ve Epidemiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, temel ihtiyaçlara ulaşılamamasının salgın riskini beraberinde getirebileceğini belirterek, "Marmara depreminde tüm ilçeler, beldeler düzeyinde koordinasyon merkezleri oluşturduk. Çadır kentlerin kurulması, temiz içme ve kullanma suyu ile tuvalet gereksiniminin sağlanmasına ilişkin bilgileri aktarıp bunların düzenli hale gelmesini sağladık. O dönemde birkaç vaka görüldü ancak mevsim yaz olmasına rağmen bir salgın görülmedi. 10 ili etkileyen deprem bölgesinde acilen temiz içme ve kullanma suyuna ve tuvalete erişim sağlanmalı" dedi.
Deprem bölgesinde salgın hastalık riskiProf. Dr. Hamzaoğlu, "Bölgede henüz bir salgın yok; ama salgın riski var. Özellikle depremzedelerin enkazdan çıktıktan sonraki barınma ve yaşam koşullarının etkisi nedeniyle bu riskleri dört başlık altında toplayabiliriz.
- Temiz içme ve kullanma suyu ile tuvalet ihtiyacının giderilememesine bağlı risk
- Çöpler ve çöplerin toplanmamasına bağlı risk
- Solunum yoluyla bulaşan hastalıklar riski
- Aşıyla korunulan hastalıklarla ilgili risk
İnsanları bekleyen en büyük risk; tifo, paratifo, basili dizanteri, amipli dizanteri ve Hepatit A (sarılık) gibi suyla bulaşan hastalıklardır. Bu nedenle orada temiz içme ve kullanma suyunun ve seyyar tuvaletlerin bir an önce sistemli, düzenli ve sürekli olarak hizmete sokulması gerekiyor. Beraberinde de hijyen malzemeleri olmalı. Eller mutlaka yıkanmalı, gıda hazırlama konusunda da aynı titizliği gösterirsek suyla bulaşan hastalıkların salgın yapmasını önleme konusunda önemli bir adım atmış oluruz. Bölgedeki yıkım olan yerlerden gelen ön raporlar yerleşim yerlerinde düzenli temiz su sağlanamadığını, tuvaletlerin kurulamadığı için bu gereksinimlerin karşılanamadığını gösteriyor. Bunların hiç vakit geçirmeden toparlanması gerekiyor. Temiz içme ve kullanma suyu temin edilmeli ve seyyar tuvaletler sağlanmalıdır. Çöplerin düzenli olarak toplanması ve yaşam alanlarından uzaklaştırılması da ihmal edilmemelidir" dedi.
Tuvalet ihtiyacını gidermek için ileri teknolojiye gerek yokKurulan tuvaletlerin mümkünse depolu olmaması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Hamzaoğlu, şunları söyledi: "Çünkü deponun boşaltılması da benzer sorunları beraberinde getirir. Bu nedenle 75 cm. derinliğinde ve 45 cm. eninde hendek kazarak ve eğer yakında bir kanalizasyon sistemi varsa orayla bağlantı kurarak çıkarılmalıdır. Tuvaletin yanında sabun başta olmak üzere hijyen ürünleri sağlanmalıdır. Bu tuvaletlerin yerleşim yerlerinden ve su kaynaklarından uzak olmasına da dikkat etmek gerekir. Uygun alan belirlenip, çukurlar açılır ve doldukça da üstü kapatılıp yenileri açılır. El yıkanacak alanine tuvaletten uzak olması önemlidir. Öte yandan ellerin yıkandığı alana da suyun etrafa yayılmasını önlemek için çukur kazmak gerekir. Herhangi bir ileri teknoloji gerekmeden depremzedelerin bulunduğu yerlerde tuvalet ihtiyacını giderecek alanlar bu şekilde kurulabilir."
Islak mendil veya kolonya, su ve sabunun yerine geçer mi?Mutlak temizlik için su ve sabunun hayati olduğunu kaydeden Prof. Dr. Hamzaoğlu, "Islak mendil veya kolonya hiç yoktan iyidir; ama yine de tam olarak güvenmemek gerekir. Eldeki bakteriyal, viral kirliliğin akıtılması lazım. Bu ürünler özel olarak üretilmemişlerse, bakteri ve virüsleri etkisiz hale getirebilecek özelliğe sahip değiller. Bu noktada sıvı sabuna güvenmeliyiz. Sabunla 20 saniye boyunca parmak araları ve tırnaklar dahil olmak üzere elimizi iyice ovaladıktan sonra suyla akıtmalıyız. Suyla bulaşan ve hijyeni yapılmamış gıdalara bağlı hastalıklarda; kişilerde daha önce görmedikleri bir biçimde ishal (günde en az 3 defa sulu gaita) görülür. Dolayısıyla bu önemli bir bulgudur. Beraberinde ateş, karın ağrısı da olabilir" diye konuştu.
Cenazelerin açıkta bekletilmesi çok büyük bir risk"Cenazelerin açıkta bekletilmesi de çok büyük bir risktir" diyen Prof. Dr. Hamzaoğlu, şunları kaydetti: "İnsan bağırsakları bakteri doludur. Cenazeler bekledikçe ve açıkta kaldıkça bunlar etrafa yayılabilir. Öte yandan moral olarak da bu durum insanları olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle hayatını kaybeden vatandaşlarımızın hızlıca kimlik tespitinin yapılması ve yakınlarını haberdar ederek defnedilmesi gereklidir. Afet dönemlerinde defin işlemlerinin oradaki adli tıp uzmanlarının nezaretinde yapılabileceği düşünülürse organizasyon kurulduğunda sorunsuz yapılabilir."
Öksürüğü ve burun akıntısı olanlar maske takmalıBir diğer riskin solunum yoluyla bulaşan hastalıklar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Hamzaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Depremzedeler kış koşullarından ötürü bir arada ve kapalı ortamlarda kalmak durumundalar. O bakımdan toplu yaşam yani havasız ortamlarda birlikte bulunma sıklığı artıyor; böylece hava yoluyla bulaşan hastalıkların riski de artıyor. Özellikle bu dönemde grip, Covid-19 ve üst solunum yolu enfeksiyonları ile ilgili riskin yoğun olduğunu biliyoruz. Bu sebeple öksürük ve burun akıntısı şikayetleri olan kişiler mümkün olduğunca maskeli olarak bu ortamlarda durmalıdır. Grip aşısı ve Covid-19 aşısı eksik olanların aşıları, Sağlık Bakanlığı tarafından bir düzen içinde yapılmalıdır.
Barınma koşullarının da hızlıca uygun hale getirilmesi gerekir. Öncelikle hükümet tarafından kamu kurumlarının kullanılmayan misafirhaneleri, büyük kentlerdeki kullanılmayan evler merkezi bir koordinasyonla depremzedelere sağlanmalıdır. Ayrıca konteyner yerleşim alanları oluşturulmalı, bu mümkün değilse kış koşullarına uygun çadırlar kurulmalıdır.”
Bebekler, çocuklar ve gebeler aşılanmalıAşıyla korunulabilen hastalıklarla ilgili riske de dikkat çeken Prof. Dr. Hamzaoğlu, şunları söyledi: “Aşılar özellikle bebekler, çocuklar ve gebeler için çok önemlidir. Depremden önce de ülkemizde bazı aşılarla ilgili tedarik sorunu bildiriliyordu. Tüm bunların hızlıca çözülmesi, aşıların aşı takvimine uygun bir biçimde bebeklerimize ve çocuklarımıza yapılması, gebelerimizin tümünün tetanos aşılarının tamamlanması gerekir.”