"Postmodern darbe" olarak adlandırılan 28 Şubat sürecinde İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı'nda laborant olarak görev yapan Şerife Kaya'nın, başörtüsü nedeniyle önce Orman Fakültesine sürüldüğü sonra da hukuksuz bir şekilde ihraç edildiği görevine geri dönebilmesi 14 yılına mal oldu.
Türkiye demokrasi tarihinin kara lekesi 28 Şubat 1997'de yaşadıklarını hafızasında kötü bir anı olarak saklayan 53 yaşındaki Şerife Kaya, 13 yıldır laborant olarak çalıştığı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden ihraç edilmesine giden süreci ve o dönemde tanık olduğu olayları AA muhabirine anlattı.
28 Şubat'ta ilk muhtıra yayınlandıktan sonra 7 Nisan'da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki kamu görevinde çalışan başörtülülere yönelik önce soruşturma açıldığını ifade eden Kaya, sonra uyarı ve kınama cezası verildiğini, açığa alınma ve sürgüne gönderilmeyle beraber ihraç edilmesinin 2 yıl sürdüğünü söyledi.
Kaya, 1998 Haziran'da hastanedeki başörtülü çalışanların bir kısmının Orman Fakültesi'ne, bir kısmının da Avcılar Kampüsü'ne sürüldüğünü anlatarak, şöyle konuştu:
"Aramızda hemşireler, laborantlar, biyologlar vardı. Sağlık alanında yetiştirilmiş yetkin personellerdik. Ne Orman Fakültesinde ne de Avcılar Kampüsünde mesleğimizi icra edebileceğimiz bölüm yoktu. Üniversitelerin kendi ilkelerinde 13/B-4 diye bir yönetmelik vardı. Yani ihtiyaç varsa bir personeli görevlendirme adıyla başka bir birime gönderebilir. Her aşamada işin hukuki boyutunu takip ettik. İdare mahkemelerinde dava açtık ama o dönemde açtığımız davalarda lehimizde karar çıkması çok zordu. Çünkü 400 küsur hakim Genelkurmay'da bir brifing aldı. Kararların hukuka uygunluğu çok ciddi bir şekilde zedelenmişti. Sonrasında Orman Fakültesi'nde görevlendirildik. 1998 Kasım'da Orman Fakültesi'ne gönderilenler Gökçeada Su ve Deniz Ürünleri Üretimi ve Araştırma Birimi'nde görevlendirildi. Diğer arkadaşlarımız da yine Su Ürünleri Fakültesi'nin Sakarya'daki Su Ürünleri Araştırma ve Uygulama Birimi'nde görevlendirildi. 11 Ocak 1999'da da ihraç kararı geldi."
Genel afla dönmek istediğinde üniversitenin "takdir yetkisi" engeliyle karşılaştıŞerife Kaya, 1999 Nisan'da "Rahşan Affı" adıyla genel af çıktığını ve birçok kişinin affedildiğini anımsatarak, devlet memurlarını da kapsayan bu aftan yararlanmak istediğini ve üniversiteye başvurduğunu, ancak dönemin rektörü Kemal Alemdaroğlu'ndan "Siz af kapsamında değilsiniz." yanıtını aldığını kaydetti.
Bunun üzerine mahkemeye başvurduğunu belirten Kaya, "Mahkeme uzun sürdü, Danıştay'a kadar gitti. Danıştay 'Af kapsamındasınız ama idare takdir yetkisini kullanmıştır.' diye karar verdi. Danıştay'ın aldığı karar maalesef bütün devlet kurumlarını bağlıyor ama kanun karşısında idarenin takdir yetkisi olmaz. Adaleti bırakın gerçekten o dönemde yürürlükteki kanunlara da uygun olmayan kararlar alındı." değerlendirmesinde bulundu.
Açığa alınmasının da hukuksuz bir uygulama olduğunu belirten Kaya, bunun için başvurduğu İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini ama üniversitenin kararı uygulamadığını, hiçbir şekilde hukukun tanınmadığını dile getirdi.
Şerife Kaya, 28 Şubat'ın çok sıkıntılı bir dönem olduğuna işaret ederek, "Bu zamanın gençleri bilmez. Darbe deyince hala tüylerim diken diken oluyor. Eskilerin sıkıntılı bir dönem için kullandıkları 'Ensemizde boza pişirdiler.' diye bir söz vardı. Hakikaten ensede boza pişirmenin ne demek olduğunu bizzat yaşayarak öğrendik." ifadelerini kullandı.
"28 Şubat yasağına her kim direniyorsa onlar da baskıya maruz kalıyordu"O dönemde öğrencilerin başörtüsü mücadelesine de şahit olduklarını dile getiren Kaya, şöyle devam etti:
"Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hem kamuya hizmet veren hem de hekim yetiştiren bir kurum. O dönemde 'Öğrencileri sınavlara başörtülü almama' emri gelmişti fakat üniversite öğrencileri için başörtüsünü yasaklayan herhangi bir kanun ya da düzenleme henüz yoktu. Kılık kıyafet yönetmeliğiyle ilgili 17. madde, rahmetli Özal'ın bizlere nefes aldırmak için çok büyük bir hediyesiydi. 'Yürürlükteki kanun ve yönetmeliklere aykırı olmamak kaydıyla üniversitelerde kılık kıyafet serbesttir.' diye bir hüküm vardı. Ona istinaden Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı'ndaki bazı hocalar başörtülü öğrencileri sınava aldılar. Aldıkları için onlar da görevden alındı. 28 Şubat yasağına her kim direniyorsa onlar da ayrıca bir baskıya maruz kalıyordu."
Kaya, 28 Şubat'ın birçok alanda olumsuz etkisi olduğunu belirterek, Türkiye'nin hem eğitim anlamında hem de ekonomik olarak ciddi şekilde fakirleştiğini, bunun üretime ve tüketime de etkilerinin olduğunu söyledi.
19 yaşından beri kendi parasını kazanan güçlü bir kadınken 13 yıllık devlet memurluğu görevinden edilerek yakınlarından harçlık bekleyen küçük bir kız çocuğuna dönüştüğünü aktaran Kaya, sosyal statü olarak da tenzili rütbeye uğratıldığını ifade etti.
"Maskelenmiş 28 Şubat mağduriyetleri de var"Söz konusu dönemde başörtüsü nedeniyle sıkıntı yaşayan öğrenci ve öğretmenlerle irtibat halinde olduklarını söyleyen Kaya, 28 Şubat sürecinde tanık olduğu uygulamaları şu sözlerle anlattı:
"Çok garip uygulamalara maruz kaldık. Bir memura 'Öz saçınızla görev yapmıyorsunuz.' diyerek peruk taktığı için de soruşturma açıldı. Öğrencilere ikna odaları için özel bir alan kurulmuştu ama kamu görevlileri için de bir ikna meselesi vardı. Henüz 25 yaşında bir hemşire arkadaşım, doğum izninden döndükten sonra başörtüsüyle çalışmaya devam ediyor. Hakkında hiçbir soruşturma açılmıyor ama yönetici hekim tarafından çok ciddi bir şekilde mobbing uygulanıyor. Kaymakamlıktan geliyorlar, 'Ya istifa et ya başını aç.' diyorlar. Artık bir süre sonra dayanamadı ve 'Başörtülü olduğum için çalıştırılmadığımdan istifa ediyorum.' diye bir istifa dilekçesi yazdı. Bunu da yazdırmıyorlardı. 'Ailevi sebeplerden istifa ettim.' diye böyle bir dilekçe yazdırdılar. Birçok arkadaşımız 'Başörtüsü sebebiyle istifa ettim.' yazdırılmadığı için ailevi sebeplerden istifa ediyormuş gibi bu şekilde maskelenmiş 28 Şubat mağduriyetleri yaşadı."
Şerife Kaya, 28 Şubat'ta birkaç neslin birden yok olduğuna dikkati çekerek, "Üniversite öğrencilerinin önünü kestiler. Sonrasında imam hatip lisesine giden çocukların önünü kestiler. Anadolu insanı kız çocuklarını koruma kaygısıyla okutmama yolunu tercih ediyordu, bunları desteklemiş oldular. Tıp fakültesinin 5'inci sınıfına gelmiş ya da hukuk fakültesini bitirmesine sadece 5 ay kalmış bu kadar yetişmiş insan kaynağının heba edilmesi Türkiye için çok ciddi bir kayıptı. Bu arkadaşlarımız aradan yıllar geçmiş hala üniversite bitirmeye çalışıyorlar. 2-3 üniversite mezunu insanlar ama istihdam konusunda hala bunlardan yararlanılabilmiş değiller maalesef." değerlendirmesinde bulundu.
"28 Şubat mağdurları dezavantajlı grup statüsünden çıkarılmalı"Başörtüsü yasağının kadına karşı uygulanan çok büyük bir şiddet olduğunu vurgulayan Kaya, "Kendi hemcinslerimiz tarafından da uygulanan bir şiddettir. 28 Şubat darbesiyle kendi elinin emeğiyle toplumda belli bir yere giren kişiler dezavantajlı grup statüsüne düşürülmüştü. Bu dezavantajlı grup statüsünden 28 Şubat mağdurlarının bir şekilde çıkarılması lazım. Çünkü bunun etkileri hala devam ediyor." ifadelerini kullandı.
Kaya, AK Parti hükümeti geldikten sonra her anlamda derin bir nefes aldıklarını ve 28 Şubat mağdurlarının durumlarının iyileştirilmeye çalışıldığını dile getirdi.
Hem üniversite öğrencilerinin eğitimlerine hem de kamudan ihraç edilen memurların işlerine dönebilmesi için birtakım af kanunlarının çıkarıldığını aktaran Kaya, "Ben işime 14 yıl sonra dönebildim. Çünkü Danıştay'dan alınan bir karar vardı 'İdare takdir yetkisini kullanmıştır.' diye. İdarenin benim lehime takdir yetkisini kullanması 14 yılımı aldı. 28 Şubat'ın 24. yılında artık hiçbir mağdurun açık tek bir yarası kalmadan toplu bir düzenlemeyle bu yaraların sarılmasını istiyorum. Darbeden etkilenmeyenlerle darbeden etkilenen öğrenci ve memurların bugünkü fiili ve hukuki durumlarının eşitlenmesini çok arzu ederim." şeklinde konuştu.