“Elimde sapanım ile koşuyorum Kudüs sokaklarında. Çocukça kahkahalarım terk etmiş beni. Koşuyorum delice, bir şeyler arar gibi. Ve nihayet Mescidi Aksa çıkıyor karşıma. Bir sapanıma bir ona bakıyorum. Hüzünlü ama mağrur bir şekilde karşılıyor beni. Boynumda asılı olan anahtara bakıyorum sonra. Kızıyorum ağlıyorum fütursuzca. Evimden çıkartılıp zorla sürgün edildiğim kamplardaki hayatıma bakıyorum. İnsanlığın sessizliğe gömüldüğü, insan haklarının belki de hiç sorgulanmadığı bir savaşın içindeyim. Söz veriyorum Aksa’ ya sen özgür olana dek durmayacağım diyorum.
Ve Şam’a gidiyorum oradan Bağdat’a sonra Afganistan’a, Doğu Türkistan’a, Myanmar’a, Libya’ya, Mısır’a, Sudan’a, Yemen’e... Elimden hiç düşürmediğim sapanım ile koşuyorum. Bir taş beliriyor aniden avuçlarımda. Zulmün tam göbeğine atıyorum onu. Sarsılıyor adeta, kızıyor kabullenemiyor direnişimi. O küçücük taşın neler yapabildiğini anlatabilseydim keşke. Tüm duvarlar bir bir yıkılıyor karşımda. Ve aniden bir ses duyuyorum kulakları patlatırcasına. Uyanıyorum gerçek dünyaya...”
Hepimiz Hanzala gibi avuçlarımızda küçücük bir taş taşıyoruz. Hepimiz yaşadığımız sürece bu dava için bir umut ışığıyız. Ve şimdi o taşları zulme doğru fırlatma vaktidir. Yeise kapılmadan mücadele vaktidir.
Hepimiz Hanzala’yız. O biz. Biz O‘ yuz...
Beyyine Huda 5 Yıl Önce
Şükran