Nafaka mağdurları dertlerini anlatabilmek amacıyla örgütlenmeye başladıklarında can çekişen aile kurumumuz kamuoyunun ilgisini üzerine çekmeyi başardı.
Mücahit Gültekin ve Meryem Şahin tarafından hazırlanan ‘Türkiye’de ve Dünyada Kadına Şiddet’ adlı rapor, rakamlarla gerçeklerin nasıl ters yüz edildiğini ortaya koyan önemli bir çalışmaydı. Lütfi Bergen’in dikkatlerimizi CEDAW’a çekmesiyle problemin çok daha derinlerde olduğunu geç de olsafark ettik.
İstanbul Sözleşmesi esas alınarak düzenlenen 6284’te karşımıza çıkan “kadının beyanının esasalınması” tam bir hukuk faciasıydı. Uygulama sırasında sergilenen çarpıklıklar dakamuoyunun dikkatini yeterince çekmeye yetmedi.
Yerli ve milli üretimi esas alan ve bununla övünen Ak Parti iktidarı, Kadın ve Aile Politikalarını Küresel Sermaye’ye emanet etmesi sebebiyle ortaya çıkan karmaşayla boğuşuyor.
Süresiz nafaka, çocuk haczi, tek taraflı velayet ve aile reisliği konusunda sergilenen tutarsızlıkların ortaya çıkarttığı mağduriyetler kamuoyunda yeterince karşılık bulamadı.
Sergilenen tutarsızlıkları ancak “cinsel yönelim” ve “LGBT” üzerinden anlatma imkânına kavuşan geniş mağdur yelpazesinin yeşeren çözüm umutları bir başka bahara ertelenmiş görünüyor.
“Kadın cinayetleri” söylemi ve rakamlar üzerinden estirilen terör karşısında söz söyleyebilmeniz pek de kolay değil.
Zira Faşizm’i esas alan feminist örgütlerin tercihi yargısız infaz...
Fuat Tosun, rakamlar üzerinden servis edilenmanzaranın gerçekleri perdelediğini anlatma çabasıyla “Kadınlar Cehennemi”ni(2018) yazdı.
Tüm kitap boyunca, sorular sordu, rakamlar verdi, dikkatimizi çekmeye çalıştı:
"Erkek ölümlerinin de önemli kabul edilebilmesi için, politik olarak fayda sağlaması şart mıdır?
İntihar eden evli erkeklerin sayısı yıllık binin üzerine çıkmış olmasına rağmen neden kimse ses vermiyor?
Neden, çocuklarını öldürüp intihar cesaretini dahi gösteremeyen kadınlar değil, öldürülen kadın haberleri gündem oluyor?
Neden kadınların taammüden öldürdükleri erkekler değil, öldüren erkek haberleri gündem oluyor?
Neden annelerin öldürdüğü değil de, babaların öldürdüğü çocuk haberleri gündem oluyor?
Aile içi geçimsizlik nedeniyle intihar eden erkek sayısı kadınların neredeyse dört katı.
Kadınlar, öz çocuklarını erkeklerden beş kat daha fazla öldürüyorlar...
Erkekler daha çok (boşanma sürecinde) devletin aile içi meselelere kadınlar lehine karışması nedeniyle, içine düştükleri psikoloji sonucunda öldürürken, kadınlarsa daha çok aldattıkları eşlerini, aldattıkları sevgilileriyle birlikte öldürüyor. Erkekler çoğu zaman cinnet halinde yani üzerlerindeki baskı nedeniyle akıl sağlıklarını yitirdikleri anlarda öldürürken, kadınlar planlayarak yani taammüden öldürüyor."
Elbette bu soruların tek bir cevabı olmayacaktır. Fakat feministlerin ve onların izinden gidenlerin tutarsızlıklarını sergilemesi açısından göz ardı edilmeleri mümkün değildir.
Erkekler karşısında sergilenen yargısız infazların dayanağı rakamlar ise eğer, kıymetli vekillerimizin bu rakamlar üzerinde kafa yormalarını, gerçeğin peşine düşmelerini beklemek en doğal hakkımız değil midir?
Yaşadığımız son derece organize küresel bir operasyondur.
Fuat Tosun bu küresel operasyonun cenderesinden çıkamayan politikaların ortaya çıkardığı korkunç manzarayı bu kez “İntiharı Sevenler Cemiyeti” ile anlatmayı denedi.
İntiharı Sevenler Cemiyeti, distopik görünse de evlerinden ve işlerinden atılan, aşağılanan ve en acısı çocuklarından koparılan erkeklerin içine düştükleri karanlık dünyayı anlatan güncel bir roman.
Kendinizi siyasi yelpazenin hangi kanadında hissettiğinizin hiçbir önemi yok. Herkesi öğüten ve genelde ancak sizi kuşattığında fark ettiğiniz karanlık bir dünya...
İş kazalarında ve savaşlarda; aileleri ya da vatanları için gözlerini kırpmadan ölüm riskini göze alan erkeklerin hiç ummadıkları bir alanda verdikleri çok daha çetin bir imtihanın hikâyesi.
Bu çetin imtihanda her türlü zorluğa göğüs geren erkeklerin, yaşadıklarıgelgitler…
Neticesinde yaşanan travma venihayet en savunmasız oldukları noktadan vurulduklarında yani çocukları ellerinden alındıklarında yaşadıkları yıkım.
İntiharı Sevenler Cemiyeti yok sayılan onca acının dile geldiği, kadını ve erkeği ile hepimizi mağdur eden bu sistemi temelden sorgulayan bir çığlık...
“Elbette azarlandım Sipahi. Ne mümkün? Çoğu erkek bu dediklerini yaşamadan ölmez ama bırak şimdi bunları… Ankara’dan gelirken söylediklerini hatırlatmamı ister misin? Her şey sistem meselesi... İnsanları kötülüğe sevk ediyor tüm bu yasalar. Kadınların yerine biz erkekler de olabilirdik… Amazon kadınlarının arasındaki erkekler olsaydık eğer, hiç şüphen olmasın aynı yasaları bizleri korumak için de çıkarırlardı? Yasalar zor durumda olanları korumak için vardır. Yani… Biraz da böyledir bu işler… Kadınlara o kadar kötü davrandık ki yıllarca… Hayır, yıllarca değil asırlarca, ahları tuttu belki de lakin bunlar önemli değil bence. Olan olmuş ayrıca… Yani tekrara kaçacak ama tüm bunlar sadece hayatın renkleri…” dedim...
“Ne rengi?” diye adeta kükredi. Henüz ‘kadın cinayeti’ kavramını seçmelerindeki sinsiliği bile anlayamamışım ya, pes diyormuş gerçekten… Kadın cinayeti denebilmesi için kadınların sadece kadın olmaları nedeniyle; tıpkı Kürt’ün Kürt, Türk’ün Türk, Yahudi’nin Yahudi, Ermeni’nin Ermeni ya da Alevinin Alevi olması nedeniyle öldürülmelerindeki gibi; bilerek, isteyerek ve taammüden; sırf ellerinde olmayan varoluşları nedeniyle öldürülüyor olması gerekirmiş…”
Fuat Tosun sorgulamanın “kadın cinayeti” kavramının kendisinden başlanması gerektiği kanaatinde.
Kalabalıklara uymak yerine sorgulamayı ya da yalnızlığı tercih etmek elbette zordur.
İntiharı Sevenler Cemiyeti solun, ezberletilmiş ilericilik gericilik kavramları yüzünden görmezden geldiği, muhafazakârların ise yaşanan zorlukların en son noktasında intihar ya da madde bağımlılıklarına varan dağılmayı anlamaktan uzak tavrını da sorgulayan bir çığlık…