Anayasa Mahkemesi, önceden yapılan bir bireysel başvuru ile birlikte boşanan ve çocuğunun velayetini alan bir annenin çocuğuna kendi soyadını verme isteğini haklı bulmuş, böylelikle boşanan kadınların bu yöndeki istemlerinin önündeki engeller büyük oranla ortadan kalkmıştı. Yüksek Mahkemenin benzer niteliğindeki hak ihlali kararına uyan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi de baktığı bir davada, "boşanmış kadının, velayeti kendisine verilmiş çocuğuna kendi soyadının verilmesini, velayet hakkına dayanarak aile mahkemesinden isteyebileceği" yönünde içtihat kararına imza atmıştı.
Resmi işlemlerde zorluk yaşıyor
Yüksek mahkemelerin bu emsal kararlarının ardından eşinden boşanan başka bir kadın daha, 2016 doğumlu, velayeti kendisine verilen çocuğuna kendi soyadını vermek için mahkemeye başvurdu.
Davacı kadın, dava dilekçesinde, ortak çocuklarının maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını kendisinin karşıladığını, davalı babanın çocukla ilgilenmediğini, kişisel ilişki günleri dahil çocukla görüşmediğini, çocuğun bundan sonraki yaşamını kendisiyle geçireceğini, soyadlarının farklı olması sebebiyle resmi işlemlerde zorluklar yaşadığını, bu durumun çocuğun okul hayatında psikolojisini olumsuz etkileyeceğini ifade etti. Kayseri 1. Aile Mahkemesi söz konusu davayı reddetti. Davacı annenin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine ise Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi, yerel mahkeme kararını hukuka uygun buldu.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi'nin uygun bulma gerekçesinde, "velayet sahibi annenin bildirdiği kanıtlar ile soyadının değiştirilmesinin çocuğun üstün yararına olduğunu kanıtlayamadığı" öne sürüldü.
Temyiz üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, istinaf mahkemesinin hükmünü kaldırdı, Kayseri 1. Aile Mahkemesinin kararını geçersiz kıldı. Daire, boşanan annenin velayeti kendisinde olan çocuğuna soyadını verebilmesine imkân tanıyan ve içtihat haline gelen hükmünü, açılan bu davadaki son kararına da taşıdı. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin kararında, boşanan çiftin ortak çocuklarının velayetinin anneye bırakıldığı hatırlatıldı. Çocuk ile anne arasındaki soy bağının doğumla kurulduğu belirtilen kararda, çocuk ve baba arasındaki soy bağının ise anne ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulduğuna işaret edildi. Kararda, Anayasa Mahkemesi'nin 2015 ve 2017'deki bireysel başvurularda da annenin velayetindeki çocuğuna kendi soyadını vermesi talebinin reddinde ayrımcılık yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaştığı anımsatıldı.
Velayeti taşıyan anne veya babanın, çocukla ilgili yapacağı her türlü işlemde çocuğun üstün yararının korunması gerektiğinin altı çizilen kararda, çocuğun üstün yararının, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınmasının zorunlu olduğu anlatıldı. 'Üstün yarara bakılmalı' Boşanan annenin hiçbir gerekçe göstermeden sırf velayet kendisinde olduğu için çocuğuna kendi soyadının verilmesini isteyemeyeceğinin altı çizilen kararda, "Anne tarafından çocuğun soyadının değiştirilmesi davası açıldığında, çocuğun üstün yararına bakılır. Eğer çocuğun üstün yararı varsa annenin kızlık soyadı çocuğa verilebilir. Üstün yarar yoksa davanın reddine karar verilmelidir" tespitini yaptı. Dava konusu olayda babanın, boşandığından beri çocuğuna yeterince ilgi göstermediği, bundan sonra da yurt dışında yaşama planı olduğunu belirttiği aktarılan kararda, gündelik hayatta sorun yaşamaması için çocuğun annesinin soyadını almasını, babanın da kabul ettiği açıklandı.
Kararda, çocuğun soyadının değiştirilmesi halinde ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceğinin ileri sürülmediği, çocuğa annesinin soyadının verilmesinin çocuğun üstüne yararına olacağı ifade edildi. Mahkemesi'nin 'cinsiyet ayrımı' kararlarına atıf Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin bu kararında Soyadı Kanunu'nundaki "Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk annesine tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır" hükmünün Anayasa Mahkemesi'nce 8 Aralık 2011'de iptal edildiğinin bir kez daha altı çizildi. Yüksek Mahkeme'nin gerekçesinde "erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğurduğunun belirtildiği kaydedildi.