Bu iklimin elleri çatlayan ,kalpleri kanayan çocukları olarak kursağımızda kalan heveslerin tadını çok iyi biliyoruz. En acı olanı da uzanıp tutamadığımız ne varsa yakınımızda. Çölde vaha görür gibi ilerliyoruz. Bir sonraki hayal kırıklığına umutla koşmayı kimse bizim gibi başaramaz. Tüten dumanımız çoğu kez görülmez. Görülse de elinde odunuyla koşan çok oluyor. O kadar sağlam duruyoruz ki dışarıdan içimizdeki harabeler de gizleniyor bu sağlamlığın ardına ışıltılı cevherlerimizde...
Bu coğrafyaya özgüdür kavuşulamayan sevdalar... Buralarda ışık saçan evlatların karanlığa mecburi istikameti vardı. Gemisi olan için fırtınalı denizlerimiz, atına binenler için aşılamayan sarp dağlarımız vardı. Biz başardıkça sınananlarız , başarmak için sınananlar değil.
Bizim gitmek isteyenimiz kalırdı, okumak isteyenimiz sadece uzaktan bakardı. Davasına sadık olan aldatılır, fedakar olan hep yarı yolda bırakılır.Yine de cengaver yüreklerimiz vardır. Düşmelere dayanıklı dizlerimiz , kendi yaşına alışık gözlerimiz vardır. Kalbimizin olmak istediği yer ile durduğumuz yeri hiç denk getiremedik. Hep bir sürgün hep bir gurbet... Ne olur sanki kuşların rotasız uçtuğuna inansak... O kadar anlattılar oysaki uçmak için aynı anda kanat çırpmanın yeterliliğini... Şimdi denizin, maviliğini gökyüzüne borçlu olduğu çaresizlikteyiz.
Elimizin tuttuğunu , gözümüzün gördüğünü boğazımıza oturan yumru ile anlıyoruz.Yutkunamadıkça direniyoruz.Bizi ayakta tutan düğüm düğüm kavuşamadıklarımız... Belki bir güne yazılmıştır. Ne belli belki de naif gül fidesi kışa kafa tutar, çınarlaşır . Ne belli belki de acı tavında dövüle dövüle çelikleşir insanoğlu...
Uzun süredir karanlığa maruz kaldık aydınlığa alışık değil gözlerimiz.Ufuk çizgimiz gözümüzün menzili kadar...Ayaklarımız sadece bu avlunun içinde yürümeyi biliyor... Şimdi gelen aydınlığı gözlerimiz düşman sanıyor. Alışmak istemiyoruz. Çünkü yine çekip gitmesinden korkuyoruz. İşte bu nedendendir iyi haberlere temkinli yaklaşmamız...Biz zırhlarımızla yatıp, kalkanlarını indirmeden yaşamış bir nesiliz.Ve bizim bu gocunduğumuz yaralar hep eskilerden kalma.Yeni bir dünya var belli dışarıda bir hayat akıyor. Zor zamanların çocukları bu dünyaya da alışacaktır. Tutunup bir ucuna mücadelesine böyle devam edecektir.
Geçmişten getirdiği bütün güvensizlikleri, temkinleri toprağa verecek. Değil mi ki beklediği kardan aydınlık gelmiş olsun...
Şimdi bu coğrafyanın mecburi karanlıklarına meydan okuma vakti... Fırtınalı denizlerinde fırtına estirme, sarp dağlarında ölüme meydan okuma vakti...Hani diyor ya üstad;
''Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!''
Mevzu.tv/ Ayfer Örenç
Betül Çuhadar Güngör 4 Yıl Önce
Kalemine, yüreğine sağlık kardeş...