Oyuncaklar… Hangi yaşta, hangi coğrafyada, hangi inançtan olursak olalım, hayatımızın büyük bir kısmında bize eşlik eden arkadaşlarımızdır.
Bebeklikten çocukluğa, hatta ergenliğe kadar. Çocukluğumuza döndüğümüzde, oyuncakların hayal dünyamızdaki yerini bazen hüzünle, bazen keyifle hatırlarız. Bir arkadaşın evinde, oyuncak müzelerinde veya eski fotoğrafların arasında karşılaştığımız çocukluk oyuncakları, bizi farklı bir zamana taşır. Oyuncaklar, hatıralarımızın kapısını çalan, zamanın ötesine geçen ürünlerdir.
Oyuncaklar çağlar boyunca değişti, dönüştü, gelişti ve çeşitlendi, bugünkü üretim kapasitesi ve endüstriyel imkanlar sayesinde çok çeşitli hammaddelerden farklı şekil ve özelliklerde üretilebilir hale geldi. Ancak yüzyıllar önce ortaya çıkan ilk oyuncaklar, yani geleneksel oyuncaklar, bugünkü endüstriyel oyuncaklara göre daha basit formlarda ortaya çıkmıştı. Üretim tamamen el işçiliğiyle gerçekleştiği zamanlarda, topaçlar, misketler, fırıldaklar, tahta bebekler, bez bebekler, küçük toprak kaplar ve tahtadan atlar gibi geleneksel oyuncaklar basit çizgilere, doğal renklere ve standart formlara sahipti. Geleneksel oyuncakların değerini artıran şey, aslında bu basitlik ve doğallıktı. Bugünün tasarım trendlerinin "sadelik" üzerine odaklandığı günlerde, tasarımın tamamen "flat" bir hal aldığı günümüzde, ahşap, bez ve keçeden yapılmış, minimalist detaylar içeren oyuncaklar son derece popüler hale geldi. İnsanlık, oyuncak sektöründe de diğer sektörlerde olduğu gibi bin yıllık bir döngüde aynı noktaya geri döndüğünde düşündürücü ve anlamlı bir durumla karşılaştı.
Bu tasarımın sadelik trendine ek olarak, pandemi dönemi ile birlikte doğal olan her şeye dönme çabası, oyuncak sektöründe de ortaya çıktı. Pandemi sonrası ahşap, pamuk, ham bez gibi temel ve doğal malzemelerden üretilen oyuncaklar hızla değer kazandı. Üretim çılgınlığı ve petrokimyasal üretimin çevreyi nasıl etkilediği ve her yıl üretilen milyonlarca oyuncuğun çöpe gitmesi gibi düşünceler, "sürdürülebilir oyuncak" konusunu daha önemli hale getirdi. Her aşamada, üretimde, tüketimde ve geri dönüşümde sürdürülebilirlik konseptini anlamaya başladık.
Ayrıca "oyuncak" üzerine yapılan bilimsel ve akademik çalışmalar da mevcut. Petrokimyasalların ve ağır metallerin çocuk sağlığını nasıl etkilediğini, çocukların neden bebekliklerinden itibaren lösemi ve anemi gibi hastalıklara yakalandığını anlamaya başladık. Oyuncakların standartlarının ne kadar önemli olduğunu ve hassasiyet gerektirdiğini, oyuncakların sadece ürünler olmadığını, aynı zamanda çocukların kişiliklerine ve kimliklerine doğrudan etki eden kültürel, psikolojik ve sosyolojik ürünler olduğunu gördük. Yani "oyuncağın sosyolojisi" ve "oyuncağın psikolojisi" üzerine düşünmeye başladık.
Tüm bunların üzerine oyuncak sektörünün çocukları reklamlarla nasıl manipüle ettiğini görmeye başladık. Oyuncakların sadece eğlence, öğrenme veya kültürel nesneler olmanın ötesine geçip bir tür statü simgesi haline geldiği ve akran baskısında önemli bir rol oynadığını fark ettik. Çocukların, sadece sahip olmak için oyuncak satın almak zorunda kaldığını ve oyuncakları olmadığında hırçınlaştığını gözlemledik. Zamanla evlerimizde oyuncak yığınları ile karşılaşarak, bu durumun aslında bir savurganlık ve israf olduğunu anladık.
Yani anlayacağınız, oyuncaklar hakkında söylenecek çok şey var. Oyuncaklar artık sadece oyuncaklar değil. Tatlı hatıralarımızdaki topaçlar, misketler, tahta bebekler ve küçük oyuncaklar artık geride kaldı. Şimdi, çocuklarımızın doğru oyuncaklara, doğru zaman ve miktarda sahip olmaları gereken bir döneme geldik.
Bu konuda daha fazla yazmak için burada "Mevzu: Oyuncak" adıyla bir başlangıç yapıyorum.