Oldukça karmaşık bir film olan İnception, vizyona girdiği ilk günden itibaren belirli tartışmaların merkezine yerleşmiştir. Bu durum henüz nihayete varabilmiş değildir. Film vizyona girdikten sonra belirli çevrelerde filmin içeriğinin gerçek olup olmamasına dair konuşmalar yapılmış, seminerler düzenlenmiştir. Bu durum, sinemanın insan yaşamına olan etkisini anlatmak için oldukça güzel bir örnektir.
Inception filmi, ünlü yönetmen Christopher Nolan tarafından yazılan ve yönetilen, son yirmi beş yılın en iyi filmlerinden birisidir. 2010 yılında vizyona girmiştir. Sekiz dalda Oscar’a aday gösterilen film dört dalda ödülü kucaklamış ve Nolan’ın en iyi eserlerinden biri olarak atfedilip sinema tarihindeki yerini almıştı. Biz de metaforlar ve inanılmaz göndermelerle dolu bu muazzam film, izlediğim andan itibaren bende derin etkiler bıraktı.
Filmin temel felsefesi rüya üzerine kurulu… Hepimiz “gördüğümüz en uzun rüyanın sekiz saniye olduğu” hakkındaki darb – ı meseli duymuşuzdur. Rüya içerisindeki süre, rüyanın mekânı, bilinçaltının duyarlılıkları, bilginin elde ediliş tarzı ve rüyadan nasıl uyanılacağı; ayrıca rüyanın hangi bilincin üstünde kurulacağı ustalıkla işlenmiş filmde.
Cobb yetenekli ve sıradışı bir hırsızdır. İnsanların uyku anında – yani bilinçlerinin saldırıya en açık olduğu anda – bu iş için hazırlanan ekibiyle beraber ve çeşitli kimyasalların da yardımıyla, insanların rüyalarına girerek bilgi hırsızlığı yapmakta ve bu bilgilerden ticari kâr elde etmektedir.
Bu sıradışı yeteneği ve mesleği onu kısa zamanda bir uluslararası suçlu hâline getirmiş ve çocukları dâhil sevdiği birçok şeyi geride bırakarak kaçmak zorunda kalmıştır. Ancak karşısına kendisi hakkında bütün bu suçlamaları kaldırabileceğine inandığı güçlü insanlar tarafından bir iş getirilmiştir. Bu iş onun için çok büyük bir fırsattır. Ancak bu sefer yapması gereken bilgi çalmak değil; rüyasına gireceği kişinin beynine bir fikir empoze etmektir.
Bu ekibi tarafından imkânsız gibi görünür. Ancak Cobb bunla daha önceden karşılaşmıştır. Karısı Mal, bu karışıklıkla karşı karşıya kalmış ve yukarıda bahsedildiği gibi paranoyaları sonucu intihar etmiştir. Cobb’un, kendisinin bu duruma sebep olduğu saplantısı ise film boyunca gerek kendi bilincinde gerekse diğer kişilerin rüyalarında ilerledikleri ortak bilinçlerde ciddi sorunlar oluşturmakta ve bununla rüyalarında “düşman” olarak karşılaşmaktadır. Dolayısıyla Cobb ve ekibini film boyunca gerilimin ve heyecanın hiç eksik olmadığı zor bir hikâye beklemektedir.
Rüyalar, hepimiz için vazgeçilmez unsurlardır. Hayatımızın önemli bir parçasını oluşturur. Gördüğümüz birçok rüyayı gerçek yaşam ile bağdaştırmaya çalışmaktayız. Bu açıdan rüya alemini farklı boyutlarıyla işleyen Inceptıon filmi, bizler için hem merak uyandıran hem de cevap aradığımız sorulara cevap veren bir film olarak karşımıza çıkıyor. Afiyetler dilerim.