Elbette bu bir başlangıçtır.
Yeniden başlamak, nerede durduğumuzu hatırlamak, kim olduğumuzun farkına varmak, hak ve batıl mücadelesini unutmamak için terör devleti israilin zulmü gereğinden fazla yeterlidir. Şimdi kavramlarımızı tekrar etmemizin tam vaktidir.
Hatırlamak!
Helalleşmek!
Mücadele etmek!
Hiç şüphe yok ki bu bir haçlı savaşıdır.
Bir dönem yarım bıraktıkları işi bitirmek istiyorlar. Beslendikleri kaynak ise elbette yabancı değil. Bizden besleniyorlar. Kendi içimizdeki kavgalardan, çıkarlarımızdan, maneviyatsız yaşantımızdan, tembelliğimizden, şuursuzluğumuzdan ve elbette hassasiyetlerimizin kaybolmasından besleniyorlar.
Buna emin olun.
Bizi bizden iyi tanıyorlar.
Haçlı Savaşları denildiğinde akıllara ilk önce iki dinin birbiri ile mücadelesi geliyor.
Teorik olarak bu durum böyle olsa da biz bu durumu bu şekilde kabul etmiyoruz. Zira bizim için yaşadığımız tüm mücadele hak ve batıl mücadelesinden ibarettir. Kiminle olduğu veya kime karşı olduğu esasta hiç önemli değildir. Bugün kendisinden kilometrelerce uzakta gerçekleşen bir zulmü bu kadar reaksiyon göstermemizin temelinde de bu anlayış vardır. Konuyu daha derin ele almak gerekirse yanında durduğumuz kişinin veya grubun dini veya inancı da bizim için çok önemli değildir. Mazlum olması ve zulüm görmesi bizlerin o konuda hassasiyet göstermesi için elbette yeterlidir.
Tüm bu çerçeveden bakıldığında, İsrail’in her ramazan düzenli olarak gerçekleştirdiği soykırım girişimi elbette bir tesadüf değildir. Uzun yıllardır planlanan bir plan bugün sistemli şekilde ilerliyor. Ve görüldüğü üzere dini, ülkesi veya inancı fark etmeksizin birçok ülke açık soykırıma rağmen İsrail’in yanında yer alıyor. Daha yakından incelerseniz ülkelerinin varlığını İsrail’in varlığına armağan eden devletleri de görmek mümkün olacaktır. Siyonizm olarak adlandırdığımız bu planı sekteye uğratacak yegâne husus ise necip milletimizin göstermiş olduğu hassasiyettir. Bu hassasiyet sadece Filistin’de yaşanan soykırım için değil elbette; Doğu Türkistan, Arakan, Suriye, Yemen ve benzeri birçok ülkede yaşanan sorunlara karşı hassasiyetimizi koruyoruz.
Peki, bu süreçte biz nerede duruyoruz?
Slogan atalım, sosyal medyadan tepkimizi dile getirelim, boykot edelim veya mazlumlar için para yardımında bulunalım.
Bunları gerçekten yeterli görüyor muyuz?
Siyonizm’in yüzyıllık planlarını bunlarla bozabilecek miyiz?
Bu planlar ülkemizin doğu bölgesine dayanmadan bir eylem planı alacak mıyız?
Sadece ülkemizi değil neredeyse hatırı sayılır birçok ülkeyi; ekonomi, askeri, teknoloji, bilişim veya üretim alanında etkisi altına alan bir sisteme karşı bunlarla karşı durmak elbette mümkün değildir. O zaman önümüzde iki seçenek kendisini gösteriyor.
1. Manda yönetimini kabul etmek ve hazırlanmak,
2. Veya hayâsız akına karşı durmak ve sistemlerine karşı sistem üretmek,
Bu necip milletin ikinci seçeneği gözü kapalı tercih edeceğine elbette eminiz.
Peki, o zaman neyi bekliyoruz?
Hadi bu zulüm bir başlangıç olsun.
Birbirimizle uğraşmayı bırakıp tarihin bize yüklediği misyonu hatırlayalım.
Hatırlayalım ve birbirimizin üzerine kurduğumuz planları lağvedip tüm enerjimizi ülkemize, kendimize ve dünyamıza harcayalım.
İnanalım, okuyalım, düşünelim, üretelim ve mücadele edelim.
Başarılı olamasak da bu uğurda mücadele verelim.
Muhabbetle