Canavarlaşmak
Çok eski zamanlarda Çin’deki bir köyde kadim bir gizem barındıran bir dağda bir canavar yaşarmış. Köyün sakinleri bu ejderhadan çok korktukları için her sene ona kıymetli armağanlar göndermeyi zorunlu mutatları hâline getirmişler. Bu durum, köyün bıçkın delikanlıların zoruna gitmiyor değilmiş tabi. Sık sık bu delikanlılardan bazıları, canavarı öldürüp köylerini bu ağır yaşam vergisinden kurtarmak ve tarihe bir kahraman olarak adlarını yazdırmak için canavarı öldürmek gayesiyle kılıçlarını kuşanıp dağın yolunu tutarmış.
Bu yola çıkmadan da kendilerini her açıdan eğitir, ruhlarını ve bedenlerini terbiye ederlermiş. Canavarla karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını, hangi hamleye nasıl karşılık verip kendilerini koruyacaklarını inceden inceye hesap ederlermiş. Bu yola nice yiğitler revan olmuş ama o dağa çıkıp da köye dönen olmamış.
Yıllar sonra öncekilere hiç benzemeyen öyle bir yiğit çıkmış ki onun cesareti, savaştaki mahareti yedi düvele yayılmış. Bu canavarın zulmü ilanihaye devam edemez, köyümüzü mutlaka bu canavardan kurtaracağım, demiş. Ailesi, büyükleri ona her ne kadar bunun imkânsız olduğunu, daha önce kendisi gibi birçok savaşçı delikanlının canavarı öldürmek için dağa gidip canavara yem olduklarını, geri dönmediklerini anlatmışsa da delikanlı her yönden hazırlıklarını tamamlamış ve gözünü karartmış bir kere.
Artık kendisini canavarın karşısına çıkmaya hazır hissettiğinde kılıcını kuşanıp yola koyulmuş. Dağa ulaştığında etrafı kolaçan etmiş ve canavarın tam karşısındaki mağarada olduğunu anlamış. Hiçbir korku duymadan mağaraya girmiş ve az ileride tahmin ettiğinden devasa ve korkunç canavarla karşılaşmış.
Delikanlı cesaretinden ve kararlılığından hiçbir şey kaybetmemiş çünkü yıllardır beklediği bu an için kendini yetiştirmiş, kendisine lazım olacak tüm zihinsel ve bedensel altyapısını hazırlamış. Kılıcını kınından sıyırarak yılların öfkesiyle canavara darbeler indirmeye başlamış ve her vuruşta canavar biraz daha ölüme yaklaşmış. Birkaç ölümcül darbeden sonra canavar ölmüş. Delikanlının sevinç ve zafer naraları mağarayı inletmiş.
Kazanmak için yıllarını verdiği bu büyük zaferin ardından delikanlı, yıllardır birçok köylüsünün, arkadaşının ve akrabasının katili olan bu canavarın yaşadığı mağaraya göz gezdirmeye başlamış. Gözüne ilk çarpan ise tahayyül bile edemeyeceği hazine olmuş. Çünkü canavar yıllardır yaşadığı coğrafyayı sömürüyor ve dolayısıyla hazine de ağzına kadar doluyormuş. Bu hazineyi götürüp köylüye dağıtır ve fakirliği de bitiririm diye düşünmüş.
Hazinenin hemen yanında canavarın yıllardır yediği kurbanların kemikleri duruyormuş. Bu kadar kemik birikmesi doğaldır demiş çünkü yıllardır dağa çıkıp dönmeyen ve canavarın yediği azımsanmayacak kadar insan vardı.
Buraya kadar sıra dışı bir şey yoktu ama doğal olmayan bir şey varmış: Bu kemiklerin hiçbiri insan kemiği değilmiş…
Buna bir anlam veremeyen delikanlı daha zihnini toparlayıp düşünmeye bile fırsat bulamadan bir nöbet geçirir gibi titremeye ve garip sesler çıkarmaya başlamış. Canavarı öldürdüğü kılıcı hâlâ elindeymiş ama eli eski eli değilmiş.
Koca koca tüyler elinden uzamaya başlayıp vücudunun her tarafını sarmaya başlamış, tırnakları yırtıcı bir hayvanın tırnakları gibi uzayıp sivrilmiş.
Çığlık atmak, avazı çıktığı kadar bağırıp yardım çağırmak istemiş ama dehşet bir homurtudan başka bir ses çıkaramamış. Bedeni kocaman olmuş, gömleği yırtılmış, elbiseleri paramparça olmuş.
Bütün bu olanlardan sonra anlamış ki canavara karşı koymak için ne kadar hazırlık yapmış olursa olsun hatta canavarı öldürmüş de olsa bir kere canavarla temas etmeyegörsün kaçınılmaz bir son olarak kendisi de canavarlaşıyor…
Ve anlıyor ki o koca koca kemikler canavarı öldürmek iddiasıyla gelip canavarla temas edince canavarlaşan ve canavara yem olan o çok iddialı insanların kemikleri…
İşte güçle temas eden Türkiye Müslümanlarının hikâyesi…
İşte bir Çukurambar’ın ontolojik köken hikâyesi…
İşte Başakşehir’in teolojik argümanlaşma hikâyesi…
Ya da nehirden bir avuçla yetinmeyip karınlarını patlatıncaya kadar içenlerin hikâyesi…
Masanın diğer tarafına geçince her şeyi tersten okuyanların hikâyesi…
Önce kendi çocuklarını yiyen devrimlerin ve devrimcilerin hikâyesi…
Ve işte güç temerküzünün epistemolojisi…
Varlıkla imtihanı kaybedenlerin hikâyesi…
İşte yirmi yılın sonunda geldiğimiz noktanın hikâyesi…
Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
İmsak | 06:06 | ||
Güneş | 07:33 | ||
Öğle | 12:39 | ||
İkindi | 15:13 | ||
Akşam | 17:35 | ||
Yatsı | 18:58 |