Bu yazıyı yazmak için bir süre beklemem gerekti.
Zira yazıyı kaleme aldıktan sonra mahcup olmakta var.
Nitekim günler sonra bu yazıyı kaleme alıyorum. Ve mahcup olmadım.
Keşke mahcup olsaydım.
Konumuz, söz de ermeni soykırımı meseledir.
Bu mesele yıllardır belirli belirsiz zamanlarda ülkemizin gündemine girer. Gündeme getirenlerin isimleri çok önemli değildir. Bazen o devlet bu konuyu gündemimize taşır, bazen bu devlet sazı eline alır. Bu meselenin gündeme getirilme sebebi de çok önemli değildir. İsimler, ülkeler, aldıkları kararlar vs. hiç önemli değildir. Önemli olan bizim o dönemlerde ortaya koyduğumuz tepki değildir. Tarihçilerin devreye girmesi, kınamalar, uyarılar ve benzeri tepkiler gerçekten hiç önemli değil.
Söz konusu mesele gündeme getirildiğinde verdiğimiz tepkilerden etkilenip geri adım atan bir ülke veya ülke yetkilisi ben hiç görmedim. Olsa da fark etmez. Çünkü bu da bizim için hiç önemli değil.
Peki, önemli olan nedir?
Bugün ülkemizin eğitim kurumlarından mezun olmuş ve yıllarca eğitim almış neredeyse hiç kimse ülkemizi yıllardır meşgul eden ve zan altında bırakan bu yalanlar hakkında yeteri kadar bilgi sahibi değildir. Şunu da belirtmeden edemeyeceğim bu işin tek sorumlusu devletimizin eğitim kurumları da değildir. Hatta devletler bazen umut ettiğimiz öğretiyi veya tepkiyi de veremeyebilir. Zira uluslararası ilişkilerde doğrular değil, güçlüler konuşur. Bu noktada devletin tek sorumluluğu bu konuda politika belirlemesidir.
Peki, eylemsel ve söylemsel tepkiyi kim vermelidir?
Sorunun cevabı çok nettir. Sivil Toplum Kuruluşları
Bugün birçok imkânı devletin kurumlarından daha fazla olan sivil toplum örgütleri, sivil olduklarını hatırlamalı ve bu mesele gündeme geldiğinde ŞİDDETLE KINAMAK tan fazlasını yapabilmelidir. Zira bu sivil yapıları dizginleyen mevzuatlar, yönetmelikler yoktur. Bu meselenin gündeme gelmesini beklemeden toplumun doğru bilinçlenmesini sağlamalı ve aksiyonel tepkiyi ülke sathında ortaya koyabilmelidir.
Yazımın başında mahcup olmak isterdim dedim, zira sözde soykırım meselesi gündeme geldiğinden itibaren şiddetli kınamadan başka bir tepki ortaya koyulamadı. Asıl vahim olan bir başka mesele var. Sözde soykırımı anma gününden sonra dünya gündemine birden fazla soykırım meselesi girdi. Sadece haber bültenlerinde kısa bir haber olarak seyrettik. Hatta o haberlerde ülke yetkilileri ülkelerinin soykırım yaptıklarını kabul eden açıklamalar yaptılar. Biz sadece seyrettik. Dikkatimizi dahi çekmedi.
Kanada da bir okulun bahçesinde yerlilere ait iki yüzden fazla çocuk cesedi çıkartıldı. Hatta o ay içerisinde başka bir okuldan çıkan kemiklerle birlikte bu sayı dört yüze ulaştı. Kanada Başbakanı çıktı ve bu konunun bir soykırım olduğunu söyledi ve özür diledi. Aynı ay içerisinde Uganda dan benzer haberler geldi. Haber bültenlerinde iki üç dakika yer aldı ve bitti. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Fransa, Almanya, İtalya ve daha birçok ülkenin ellerinde mazlumların kanı var. Ve birçok ülke bu soykırımı kabul ediyor.
Var olan, kabul edilen hatta itiraf edilen bu soykırımlara ilişkin olarak bizden bir tepki duydunuz mu? İnsan hakları savunucuları bu soykırımları ele alan açıklamalar yaptı mı? Sivil toplum kuruluşları imkânları ölçüsünde mahiyetindeki insanları sokaklara veya büyükelçiliklerin önüne gönderdi mi? Devletin ve siyasetin gündemine düşmemesini bir nebze anlayışla karşılarım. Zira uluslararası ilişkilerde güç ve çıkarlar konuşur. Ve elbette devletler realisttir. Peki ya sivil toplumumuzu ne durduruyor? Aynı tepkisizliğe maalesef en son yaşanan İsrail’in Filistin saldırısında şahitlik ettik. Beytülmakdis’e sabaha karşı işgal girişiminde bulunulacağının duyurulmasına rağmen geceden başlayan saldırılara tepki göstermeyen kurumlarımızın ertesi gün öğlene doğru kınama mesajı yayınlaması içinde bulunduğumuz halin diğer bir göstergesi elbette.
Peki, ne yapmalıyız?
Bu konuda ciddi bir yol haritasına ihtiyacımız var. İlk olarak, ülkemizin üzerine atılan sözde soykırım iftirasına ilişkin bir eylem planı oluşturulmalı ve ilkokuldan itibaren yakın tarihimize ilişkin doğru bilinçlendirme sağlanmalıdır. Soykırımcı devletlerin gerçekleştirdikleri soykırımlar ve insan hakları ihlalleri açıkça ortada iken, bu topraklarda işlendiğini iddia ettikleri sözde soykırım meselesini özellikle gençlerinin gündeminde tutmaları bu konunun ehemmiyetini anlamak için yeterli bir sebep olarak karşımızda durmaktadır. Coğrafyamızın yakın tarihi milli politikamız çerçevesinde ele alınmalı milli bilinçlenme sağlanmalıdır. Bugün lise eğitimini tamamlayan bir Fransız yıllarca sömürdüğü hatta sömürmeye devam ettiği Zanzibar hakkında ayrıntılı bilgiye sahipken bizlerin hemen yanımızda bulunan, yıllarca birlikte yönetildiğimiz, akraba olduğumuz, aynı dine mensup olduğumuz Suriye’ye sadece mülteci meselesi olarak bakmamız ve bunu da milliyetçi bir bakış açısıyla ele almamız acınası bir durum olarak karşımızda durmaktadır. Ayrıca, yakın tarihimizi yani Osmanlı Tarihini karalayan tarih anlayışından derhal kurtulmalıyız. Tarihimizi karalayanların kendi kanlı tarihlerine methiyelerin bu oyununu bozmakta hayati önem taşımaktadır.
Başta da ifade ettiğim gibi, devletimiz sorumluluğu politikaların belirlenmesinden ibarettir. Hali hazırda dile gelen bir politika yoksa dahi, devletimizi yönetenlerin yani devletimizin bu konudaki olumlu yaklaşımı elbette yadsınamaz. Burada temel görev sivil toplum kuruluşlarımıza düşmektedir. Her türlü imkâna sahip kuruluşlarımızın ve yöneticilerimizin siyasi kaygılardan uzaklaşmak suretiyle toplumumuzu bilinçlendirecek çalışmalar yapması, gerekirse ülke ülke akademilerin kurulması, toplumumuzun uluslararası alanda ve yakın tarihimiz noktasında bilinçlendirilmesi en önemli görev, sorumluluk ve vebal olarak karşılarında durmaktadır. Bugün belki farkında değiliz ancak, bu konuda bıraktığımız boşluk bir başka kesim tarafından doldurulmakta ve gençlerimizin gözle görülür bir kısmı yanlış bilgi nedeniyle sözde ermeni soykırımı meselesini olumsuz anlamda ele almaktadır.
Tarihi soykırım ve insan hakları ihlallerinden ibaret olanlar, ülkemizin ve şanlı tarihimizin üzerine atılan bu yalanları destekleyecek en ufak bir bilgi veya belge elde etseler dünya kamuoyunu ayağa kaldıracaklarına ve bir karabasan gibi ülkemizin üzerine hiçbir şüphe yoktur.
Peki, biz neden susuyoruz?
Neden savunmadayız?
Neyi bekliyoruz?
Muhabbetle