Bir Derviş, adı Kemal
Yıl 2001, konumumuz Türkiye, konumuz kriz.
Washington DC’den bir Derviş geldi, adı Kemal. Bürokraside yeni bir süreç inşa ediliyordu. Şu an ki hükümet iktidara hazırlanıyordu. Bir enkaz devralmaları icap ederdi, çünkü kurtarıcılar en zor anlarımızda çıkarlar ya da sahneye en son solistler çıkar mı desek?
Bir kriz baş gösterdi 2001 senesinde. Dönemin başbakanı krizden kurtuluş için bir kurtarıcı davet etti Türkiye’ye. Kurtarıcı Derviş, 3 Mart 2001 tarihinde göreve geldi. Dedim ya, günümüz hükümeti iktidara hazırlanıyor diye. Onlar dindardı, o yüzden yapamayacakları şeyleri başkasına yaptırılması icap ederdi. Yeni kadroyla eski düzen devam edecekti. Düzenin adı BDPS, yani Borca Dayalı Para Sistemi. Sürecin istenildiği gibi sürmesi ve sürdürülebilir olması için gerekli olan düzen buydu. Peki, borç olur da faiz olmaz mı? Hehh, işte Derviş’in Türkiye’ye geliş sebebi tam olarak bu: Faiz.
Göreve gelen Derviş’in talebi ve talimatı üzerine, 25 Nisan 2001 tarihinde Merkez Bankası Kanununun 56. Maddesinde bir değişiklik yapıldı. Değişikliğe göre kamu kurum ve kuruluşlarının birinci elden borç almasının önüne geçildi. Kamu kurumuna para mı lazım, gitsin bankadan alsın denildi.
Özerk bir yapısı olan Merkez Bankası bu süreçte para bastı. Bastığı paraları bankalara (x) faizle verdi. Kamu kurumu da A bankasından (x+y) bu parayı aldı ve faizle borçlanmış oldu. Böylelikle bankaları kurtarmak adına ülkenin batırıldığı bir sürece geçildi. Bu süreçte IMF ile yapılan antlaşmalar ve borçlanmalara girmiyorum bile. Çünkü bir maddede yapılan ufak bir değişiklik yüzünden koskoca Türkiye ağır bir şekilde borçlandırıldı.Türkiye ek faizlerle borçlarına borç eklenmiş oldu. Ülkemizin şu an ki borcunun (1.328,8 milyar TL) en büyük sebebi 56. Madde olduğu unutulmamalıdır.
2020 yılı itibariyle faizin bütçedeki payı 139 Milyar TL. Ne kadar büyük para olduğunu anlatmak adına şöyle bir örnek vereyim:
Hani şu TOKİ'nin yaptığı 700 Bin konut var ya, onun iki katı kadar konut yapsak ve bedava dağıtsak oluşacak maliyet bile planlanan bütçedeki faize eşit olmuyor.
Konuyu dağıtmadan geri dönelim, asıl Mevzumuz Merkez Bankası.
Merkez Bankası'nın özerk bir yapısı olduğunu ifade etmiştim. T.C. yasalarına bağlıdır. Bu yasalar çerçevesinde işleyişini sürdürür. Yakın zamanda Merkez Bankası'nın başkanını değiştirmişlerdi. Yerine istedikleri kişiyi atamışlardı. Bu durum tıpkı siyah attan inip beyaz ata binmek gibi. Atlar değişti ama binici aynı. Ve bu arada, atın değiştirilmesinin sebebi de ters ters yürümesi imiş.
Unutulmamalıdır ki, özerk bir yapıdan söz ediyorsak bu yapının içten bağımsızlığı olmak zorunda. Yani kendi kendini yönetebilen, kendi kararlarını kendi verebilen bir yapısı olmalıdır. Aksi takdirde güven zedelenir ve güveni zedelenen kurumun kararları beklenen etkiyi gösteremeyecektir.
Merkez Bankası'nın geçen haftaki faiz indirim kararına bakacak olursak;
- Merkez Bankası başkanının atanması siyasi,
- Faiz indirim kararı siyasi,
Faiz kararınını ilk açıklayan kişi siyasi bir lider olduğundan, karar ya negatif ya da nötr olacaktır. Aksini beklemek biraz polyannacılık olur.
“Peki ne yapılmalıdır?” sorusuna en doğru cevap 56. Maddedeki ‘kamu kurumu’ ifadesinin kaldırılması ve kamu kurum ve kuruluşların direkt Merkez Bankası'ndan borçlanmasının yolu açılmalıdır. Kurumlar anca bu şekilde katlanan faizden kurtulacak ve borç yüklerini hafifletecekler. Ve daha da önemlisi, siyasi merciiler Merkez Bankası'nın kararına müdahale etmemeli, açıklanan karara uymalıdır.
*Bu önerim mevcut yapı için geçerlidir. Yoksa faizi (Borç) savunduğumdan değil. Faizsiz bir ekonomik düzenin inşası mümkündür. Bir sonraki “Faizsiz Ekonomi” konulu yazımızda görüşmek dileğiyle...
Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
İmsak | 06:06 | ||
Güneş | 07:33 | ||
Öğle | 12:39 | ||
İkindi | 15:13 | ||
Akşam | 17:35 | ||
Yatsı | 18:58 |