İletişim Başkanlığı medya mensuplarına yönelik çalıştay düzenledi
İletişim Başkanlığı’nın medya mensupları için düzenlediği çalıştayda, İletişim Başkanı Fahrettin Altun önemli açıklamalarda bulundu.
İletişim Başkanlığı, “Basın Çalışanlarının Haklarının İyileştirilmesi Çalıştayı” adı altında medya mensuplarının görevlerini yaptıkları sırada karşılaştıkları sorunların tespiti, bu sorunlar hakkında çözüm önerileri getirilmesi ve sektörde çalışanlar insanlar için haklarının iyileştirilmesi amacıyla bir çalıştay düzenledi. Çalıştay, video konferans yöntemi ile gerçekleştirildi.
Çalıştaya muhabirler, kameramanlar, foto muhabirleri, genel yayın yönetmenleri, sektör dernekler, sendikalar, sosyal güvenlik uzmanları ve akademisyenler katıldı. Çalıştayda basın mensuplarının haklarının iyileştirilmesi ve sorunlarının çözülmesi amacıyla birçok öneri masaya yatırıldı.
Çalıştayda konuşan İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Türkiye'nin kalkınmasına karşı manipülatif ve provakatif bilgi üreterek ülkesine karşı operasyon merkezlerine dönüşen bir kesim olduğunu üzülerek görüyoruz. Bu kesimin yeri geldiğinde terör örgütlerinin propaganda aygıtı olarak devreye girdiklerini, ellerindeki medya gücünü bir silah olarak devlete ve millete doğrulttuklarını da müşahede ediyoruz. Bırakın artık bu coğrafyada, bu topraklarda 5. kol faaliyetleri sürdürmeyi ve gerçek anlamda 4. kuvvet olun. Demokrasi düşmanlığı yapmayın, demokrasimize hizmet edin” ifadelerini kullandı.
"Fetullahçı Terör Örgütü'yle millet adına görülecek hesabımız var"
Altun çalıştay konuşmasında 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili şu sözleri söyledi:
“Zira o gün verdiğimiz destansı mücadele, bundan önce bağımsızlığımıza, istiklalimize, birliğimize ve dirliğimize yapılan saldırılar karşısında ortaya koyduğumuz mücadelelerin adeta hülasası niteliğindeydi. Milli bilincin en damıtılmış, en saf halini o gün, 15 Temmuz 2016 gecesinde gördük. Şunu çok iyi biliyoruz ki; Türkiye demokrasi tarihi milletimizin, vesayetçilere karşı verdiği mücadelenin tarihidir. Bu mücadelenin tek bir nedeni vardı esasında. Millet, sadece kendi iradesi ile yönetilen bir Türkiye tahayyül etti. Dolayısıyla bu millet, 27 Mayıs'tan 12 Mart'a, 12 Eylül'den 28 Şubat'a, 27 Nisan'dan 15 Temmuz'a kadar hep bağımsızlık ve demokrasi için mücadele etti. Millet ile vesayetçiler arasındaki bu mücadele 15 Temmuz'da bambaşka bir boyut kazandı. Milletimiz, lideriyle birlikte ülkemizi çıplak elleriyle alçak bir işgal girişiminden kurtardı. Meclisimizi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesini, kendi kurumlarını kurtaran bu millet, dünyaya çok açık bir mesaj verdi: ‘Bu ülkeyi benim dışımda kimse yönetemez, buna izin vermem' dedi. Milli İrade bunu söyledi. Sayın Cumhurbaşkanımızın o gece ‘Milletin gücünün üstünde bir güç tanımadım ben bugüne kadar' söylemi siyasi tarihimizin bu anlamda özetidir. Bu söz, merhum Menderes'in ‘Yeter söz milletindir' ilkesinin açıkça bir devamıdır. Tam bu noktada terör örgütü FETÖ ile mücadelemizde kararlı duruşumuzun her geçen gün daha da güçlendiğini hassaten vurgulamak isterim. Örgütün çözülmesi, yeni hücrelerin ortaya çıkması, örgüte dair kripto bilgilerin ele geçirilmesiyle birlikte devletin kurumlarında örgüte karşı çok önemli kazanımlar elde edilmiştir. Milletimizin de hassasiyetiyle birlikte bu örgüt her geçen gün daha büyük kayıplar yaşayacak ve sonuçta tarihin en kirli sayfalarında yerini almak üzere tamamen yok olacaktır. Hep söylediğimiz gibi onları dünyanın neresinde olursa olsun kıskıvrak yakalayacak ve adalete teslim edeceğiz. Onlarla, FETÖ'yle, Fetullahçı Terör Örgütü'yle millet adına görülecek hesabımız var” açıklamalarında bulundu.
Örgütü en ufak parçasına kadar yok etmeden hiçbirimize rahat yüzü yoktur diyen İletişim Başkanı,” Şunu çok açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum. Devletimizin ve kurumlarının FETÖ'ye karşı mücadelede en ufak bir zafiyet içerisinde olduğu yanılgısına kapılmak, sadece örgütün işine yarayacak bir dezenformasyondan ibarettir. Sayın Cumhurbaşkanımızın canına kast etmeye, milletin iradesini yok etmeye, Meclis'ini ortadan kaldırmaya ve milletin ordusunu millete karşı kışkırtmaya çalışan alçak ve sinsi bir terör örgütüne karşı, ne devlet katında ne de millet nezdinde en ufak bir acıma ya da müsamahaya yer yoktur ve olamaz. Bu milletin hiçbir ferdi, bu devletin hiçbir parçası FETÖ ile mücadele konusunda en küçük bir yumuşamaya, rehavete ya da kuşkuya kapılmaz, kapılamaz. Bunu bekleyenler daha çok bekleyecekler. Örgütü en ufak parçasına kadar yok etmeden hiçbirimize rahat yüzü yoktur. Yeri gelmişken şunu da belirtmeliyim. Nedamet getiren hiçbir darbeci olmadığı gibi, alçak teröristleri affedecek bir devletimiz de yoktur. Kimse boş hayaller içerisine girmesin. Kimse milletimizin bilincini, vicdanını, ferasetini yok saymaya kalkmasın. En son yok saydıklarında işgali ve darbeyi elleriyle, bedenleriyle durduran milyonlarla karşılaştıklarını kendilerine hatırlatırım. Ve tabi kimse devletin gücünü, hafızasını, mücadele azmini, kararlılığını, iradesini, kurumlar arasındaki eş güdümünü test etmeye kalkmasın. FETÖ, PKK/YPG, DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle gerek yurt içinde gerekse de sınır ötesinde nasıl mücadele ettiğimizi kimse görmezden gelemez. Sadece onlarla değil, onları yöneten, yönlendiren küresel güç merkezlerine karşı dimdik bir şekilde nasıl mücadele ettiğimizi unutmasınlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle artık kuklalarla değil, kuklacılarla mücadele ettiğimizi iyi bilsinler. 15 Temmuz, milletin zaferidir. 15 Temmuz bu ülkenin vatan, bu halkın kalbi iman dolu bir millet olduğunu bir kez daha yedi düvele ilan ettiği gündür” dedi.
“15 Temmuz'u gerek dünyaya, gerekse gelecek nesillere hakkıyla anlatabilmek için çabalıyoruz”
İletişim Başkanlığı olarak 15 Temmuz’un tarihsel ve toplumsal önemini, FETÖ’nün gerçek yüzünü ortaya koymayı en önemli vazifelerden biri kabul ettiklerini söyleyen Altun, “Bu amaçla son iki yıldır hem yurt içinde hem de yurt dışında tüm 15 Temmuz etkinliklerinin koordinasyonunu sağlamaya çalışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla tüm kamu kurum ve kuruluşlarımızın, üniversitelerimiz ve sivil toplum kuruluşlarımızın 15 Temmuz etkinliklerini eşgüdüm ve koordinasyon içerisinde yürütmelerine yardımcı oluyoruz. Her geçen yıl 15 Temmuz'u daha güçlü hatırlamak ve geleceğe taşımak için daha büyük bir gayret içerisinde olacağız. Büyük bir memnuniyetle şunu söyleyebilirim ki gerek yurt içinde, gerekse de yurt dışında tüm kamu, sivil toplum ve üniversitelerimizin 15 Temmuz'a yönelik hassasiyetlerinde hem nitelik hem de nicelik yönünden artan bir ilgi var. Bu, gelecek açısından bizlere umut veren bir durum. Zira 2019 yılında ‘15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü' kapsamında yurt içinde ve yurt dışında yaklaşık bin 500 olan etkinlik sayısı bu yıl 3 bine ulaştı. Bu kapsamda 2020 yılında yurt içinde bakanlıklar ve kamu kurumları bin 609, üniversiteler 521, sivil toplum kuruluşları 132 adet olmak üzere toplam 2 bin 236 program gerçekleştirdi. Yurt dışında ise ilgili kurumlar 752 faaliyet icra ettiler. Bununla birlikte, İletişim Başkanlığı olarak 15 Temmuz etkinliklerini sadece koordine etmedik, aynı zamanda birçok çalışma ve projeyi de bizzat yürüttük. Tüm çabamız, tüm heyecanımız 15 Temmuz'u gerek dünyaya, gerekse gelecek nesillere hakkıyla anlatabilmektir. Bunun için her geçen gün daha çok çalışacağız, daha çok üretmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
İletişim Başkanlığı çözüm yolunda medyanın yanında
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir kazanım olarak hayata geçtiğinin altını çizen Altun, “Bildiğiniz üzere ‘büyük ve güçlü Türkiye' hedefine giden yolda tarihi bir adım atıldı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi demokrasimiz adına yeni bir kazanım olarak hayata geçti. Bu süreçte İletişim Başkanlığımız da ihdas edildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın çerçevesini çizdiği üzere Türkiye markasını güçlendirmek için devlet ve millet arasındaki iletişimi daha sağlıklı bir hale getirmek, basın sektörüne kamu adına katkıda bulunmak, devletimizin kurumsal kimliğini ve kurumlar arasındaki söylem birliğini tesis etmek için yola çıktık. Buna ek olarak Başkanlığımız Türkiye'ye yönelik haksız ithamlara, kara propaganda kampanyalarına ve enformasyon savaşlarına karşı da haklı ve güçlü ülkemizin gür sesi olmak gibi misyonu da yüklenmiş durumdadır. Bu amaçları yerine getirebilmek için bir yandan günlük krizler, sorunlar ve gelişmelerle ile yüzleşirken, diğer yandan kısa, orta ve uzun vadeli stratejik iletişim faaliyetleri ile milletimizin sesini devletimize, devletimizin sesini milletimize ve tüm dünyaya duyurmaya çalışıyoruz. Bu süreçte hiç kuşkusuz hükümetimiz adına eşgüdümlerinden sorumlu olduğumuz Türkiye Radyo ve Televizyonu, Anadolu Ajansı ve Basın İlan Kurumu gibi köklü kurumlarımızın katkılarından önemli oranda besleniyoruz. Bugün yaptığımız çalıştay ile birlikte basın sektörümüzün ve değerli çalışanlarımızın her türlü sorununun çözümü yolunda yapabileceklerimizi birlikte değerlendirmeye çalışacağız. İletişim Başkanlığının sorunlarınızın çözümü manasında sizlerin tarafında olduğunu özellikle belirtmek isterim” ifadelerini kullandı.
"Gerçeğin yerini algı, manipülatif bilgi, sahtecilik ve yalan aldı"
Hakikati savunmanın sadece siyasetçilerin ya da ülkeyi yönetenlerin değil basın sektörü ve çalışanlarının da olması gerektiğini söyleyen Altun, “Birçok açıdan meşakkatli bir çağda yaşadığımızın hepimiz farkındayız. Nasıl adlandırırsanız adlandırın, hakikatin, doğrunun ya da gerçeğin yerini algının, manipülatif bilginin, sahteciliğin, yalanın ya da sıkça duyduğumuz İngilizce tabirle fake-news'in aldığı, çelişkilerle dolu bir zaman dilimini tecrübe ediyoruz. Tarihte aklın, rasyonelliğin, doğruluğun kutsallaştırıldığı ya da etik ve ahlaki çöküntünün derinleştiği dönemler olmuştur. Ancak bugün teknolojinin hızlı dönüşümü ve gelişimiyle birlikte adeta kontrol edilemez, içinden çıkılamaz eşsiz bir hakikat-ötesi dönemi yaşıyoruz. Her gün hepimiz yalan haberlere, algı operasyonlarına, çarpıtmalara, verisiz analizlere karşı mücadele ediyor ve tüm enerjimizi gerçeği anlatmak için kullanıyoruz. Bu sorun, sanılanın aksine sadece devlet kurumlarının ya da hükümetin bir sorunu değil. Bu sorun, sadece Türkiye'nin sorunu da değil. Bu sorun, bugün ABD, Avrupa Birliği ülkeleri ve Rusya başta olmak üzere birçok ülkenin, hatta geniş insanlık ailesinin ortak sorunu halini almış durumda. Dolayısıyla uğrunda mücadele ettiğimiz şey hakikatten başka bir şey değil. Evet, dünyanın birçok yerinde hakikat savunucuları, hakikat düşmanlarına karşı yoğun bir emek vermek zorundadır. Türkiye'nin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da en büyük gücü hakikattir. Bugün savunulması en zor olan ve en çok saldırıya uğrayan değerden söz ediyoruz. Bugünlerde, safsatanın, yalan haberlerin, provakatif ve manipülatif bilgilerin, dedikodunun, negatif algı inşa etme çalışmalarının, itibarsızlaştırma operasyonlarının, nefret suçlarının, şiddet ve hakaret söylemlerinin daha çarpıcı olduğu, daha çok okunduğu, dijital medyada daha çok ‘tık' aldığı bir dünya ve medya sistemi inşa edilmek isteniyor. İşte hepimizin; sizlerin ve devletimizin mücadele ettiği nokta tam olarak budur. Bize dayatılmak istenen, doğru olanı, gerçek olanı sıradanlaştıran, önemsizleştiren, itibarsızlaştıran, değersizleştiren ve demode kılmaya çalışan bir saldırıya karşı mücadele ediyoruz. Türkiye'nin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın küresel algı ve dezenformasyon merkezlerini rahatsız etmesinin yegâne nedeni de işte bu mücadelenin odağında olmasıdır. Ben basınımızın şerefli mensuplarının bu mücadelede hakikatin yanında durduğunu biliyorum. Hiç kuşkusuz hakikati savunmak sadece siyasetçilerin ya da ülkeyi yönetenlerin değil, aynı zamanda basın sektörünün ve çalışanlarının da esas mücadele alanı olmak durumundadır. Zira verdiğimiz savaş; sadece kendi ülkemizi korumak için değil, bununla birlikte dünyanın hakikate olan inancını tekrar kazanmasını, hakikatin yeniden değerli olmasını sağlamak içindir. Ancak basınımızda, dışarıdan fonlanan, etkilere ve yönlendirmelere açık; Türkiye'nin kalkınmasına, dünya milletlerinin gönlüne girmesine, diplomaside zaferler elde etmesine, adaletsiz dünya sistemine karşı iddialı duruşuna ve Sayın Cumhurbaşkanımızın millet tarafından desteklenmesine karşı manipülatif ve provakatif bilgi üreterek ülkesine karşı operasyon merkezlerine dönüşen bir kesim olduğunu üzülerek görüyoruz. Ne yazık ki bu kesimin yeri geldiğinde terör örgütlerinin propaganda aygıtı olarak devreye girdiklerini, ellerindeki medya gücünü bir silah olarak devlete ve millete doğrulttuklarını da müşahede ediyoruz. Bu noktada bağımsız, yerli ve milli bir medya kavramı son derece stratejik önem arz etmektedir. Sadece ülkemiz için değil, bölgemiz için, dünyamız için hayati önemi olan bir husustan bahsediyoruz. Medyada marjinal bir şekilde de kendisine yer bulan bu kesimlere bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bırakın artık bu coğrafyada, bu topraklarda 5. kol faaliyetleri sürdürmeyi ve gerçek anlamda 4. kuvvet olun. Demokrasi düşmanlığı yapmayın, demokrasimize hizmet edin. İletişim Başkanlığımız, Türkiye'de medya mensuplarının, basın çalışanlarının yanında, arkasındadır. Kendi ülkesini ve milletini önceleyen, ülkesine ve milletine düşmanlık yapmayan ve dışarıdan güdümlü şekilde çalışmayan her bir basın mensubu bizim kendisine hizmet etme vazifesiyle yükümlü olduğumuz bir paydaşımızdır. Biz onların hakikat mücadelesinde yanlarında olmaya ve ‘yaşasın hakikat' demeye devam edeceğiz” dedi.
“Sizlerin şahsında basın sektörümüzün kıymetli çalışanlarına şükranlarımı arz ediyorum.”
Basın ve medya sektörünün çalışma şartları, koşulları ve karşılaştığı sorunlarla en zahmetli sektörlerden biri olduğunu vurgulayan Altun, “Dahası sektörün dinamik değişimi yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. İletişim Başkanlığı, haklarınızın iyileştirilmesi noktasında tüm kurum ve kuruluşlarla oturduğunuz her masada yanınızda yer alacaktır, bundan en ufak bir kuşkunuz olmasın. Zira nasıl zor şartlar altında çalıştığınızı en iyi bizler biliyoruz. Salgın sürecinde milletimizin bilinçlenmesi, daha doğru şekilde bilgilendirilmesi için medya sektörümüz çok ciddi bir emek harcadı. Hakkınız ödenmez. Bu vesileyle sizlerin şahsında basın sektörümüzün kıymetli çalışanlarına şükranlarımı arz ediyorum. Sizlerin daha verimli, daha etkili olabilmeniz; ülkemizin hakikat savunuculuğuna ve bağımsızlık mücadelesine büyük bir katkı sağlayacaktır. Katılımcı ve demokratik bir süreç içerisinde çalıştaylarımızı sürdürmek, nitelik ve nicelik açısından bu çalışmaları daha da ileriye taşımak ve sorunlarınızı çözüme kavuşturmak noktasında güçlü bir irademiz olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Bildiğiniz üzere ülkemizde uygulanmakta olan Basın İş Kanununda gazetecilere özel bir önem verilmiş ve gazetecinin hukuki durumu 4857 sayılı İş Kanunu dışında ayrı bir yasa ile düzenlenmiştir. Bu yasanın tam adı, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun'dur. 1952 yılından bu yana yürürlükte olan söz konusu Kanun metni, neredeyse ilk haliyle uygulanmaya devam etmekte ve günümüzün getirdiği sorunlar karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu noktada İletişim Başkanlığımızın basın sektörünün sorunlarını yüce Meclisimizin, yasama organımızın gündemine taşımak noktasında elinden gelen bütün gayreti ortaya süreceğine şüpheniz olmasın.” İfadelerine yer verdi.
Gazeteciler için sorunlarınız sorunlarımızdır diyen İletişim Başkanı, iletişim ve enformasyon teknolojilerindeki gelişmeyle birlikte gazetecilik alanının da ekonomik organizasyonunda ve meslek yapısında değişimler yaşandığını söyledi. Fahrettin Altun konuşmasını şu sözlerle bitirdi:
“Bu yaşanan değişimlerle birlikte mesleği yerine getiren gazetecilerin çalışma biçimleri değişmiştir. Bu çalıştay vasıtasıyla gazetecilik mesleğinde terfi, ücretlendirme, izin, sözleşmenin feshi ve kıdem tazminatı gibi güncel sorunlar tartışılacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde verdiğimiz güçlü, bağımsız ve haklı Türkiye mücadelesinde basın sektörünün ülkesinin ve milletinin yanında, hakikat üzere hareket etmesi çok değerli olacaktır. Sorunlarınız sorunlarımızdır.”
Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
İmsak | 06:06 | ||
Güneş | 07:33 | ||
Öğle | 12:39 | ||
İkindi | 15:13 | ||
Akşam | 17:35 | ||
Yatsı | 18:58 |