Maarif Davamız
“Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı, kültür ve maarif sahasında aranmalıdır.” tespitiyle Nurettin Topçu, millet olarak yaşadığımız sıkıntıların sebebinin mevcut eğitim sistemi olduğunu dile getirmiştir. Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası kitabının önsözünde özellikle alime ve ilme verilen değer üzerinde durur. Yavuz Sultan Selim ile İbn-i Kemal arasında geçen şu kıssa üzerinden geçmiş ile günümüzü kıyaslar.
“Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethetmiştir ve İstanbul'a geri dönmektedir. Adana civarına geldiklerinde, şiddetli yağmur yağmış, ortalık çamur içinde kalmıştır. Birkaç gece o havalide konakladıktan sonra, yola çıktılar.
Alimlere son derece değer veren Yavuz, yanı başında devrin büyük alimlerinden İbn-i Kemal ile beraber gidiyorlardı. Bir ara İbn-i Kemal'in atı tökezledi, atın ayağından sıçrayan çamur, Yavuz’un kaftanına sıçradı. Bu tökezleme sırasında, hem Yavuz'un atını geçmiş olmasından hem de üzerine çamur sıçratmış olmaktan dolayı İbn-i Kemal tedirgin olmuştur.
Olayın devamında Yavuz Sultan Selim refakatindekilere, “Bana yeni bir kaftan getirin ve bu kaftanımın üzerindeki çamurları da sakın temizlemeyin! Zira alimlerin atının ayağından sıçrayan çamur benim indimde muhteremdir. Ben öldüğüm zaman bu kaftanımı, kefenimle beraber sarın.” demiştir.”
“Alimin atının ayağından sıçrayan çamurun bile kendisine şeref payı çıkaran hükümdarın mesut asrı nihayete erdikten sonra, devletimizin yapısında sarsıntılar başladı.” sözleriyle Osmanlı Devleti’nin altın çağının Yavuz’un ölümüyle bittiğini anlatmak istemiştir. Ne zaman ki alime ve bilime bakış açısında değişiklik olmuş, o zaman devlet her alanda gerilemeye başlamıştır. Göze batan ilk çöküş eğitim alanında kendini göstermiştir. Cahiller ulema sınıfı üzerinde baskı kurmaya başlamış, toplumda ilmi çalışmalara verilen önem azalmıştır. Özellikle 17. Asırdan sonra bu çöküş hızlanmış, 19 ve 20. Asırlarda söz konusu çöküşün önüne geçilmek istenmiş bu amaçla yeni eğitim kurumları açılmış ancak bunlar taklitten öteye gidememiştir. Avrupa’daki eğitim kurumları körü körüne taklit edilmiş, açılan yeni okullarda her ne kadar yeni ilimler okutulsa da ilim sevgisi, alime gereken değer verilmemiştir. Bunun geri planında ilme gerçek anlamda inanılmamış olması yatıyor. İlim çıkarlar için bir araç olarak görülmüş, teknik ise metalaştırılmıştır.
Batı taklitçiliğinin acısını her alanda yaşadığımız günümüzde taklitçiliğe karşı duruş sergileyenler ve eğitimin yerli olmasını savunanlar olsa da bunların sesleri oldukça cılız çıkmaktadır. Buna karşın taklitçilik olanca hızıyla yol almaktadır. Çok kazanma hırsıyla birlikte ortaya çıkan metalaşmanın değerlerin yerine ikame edilmesi sonucu milli kültür bilinci yozlaşmaya ve yok olmaya başlamıştır. Örneğin, yabancı dille eğitim veren okullar ile bu eğitim alan çocuklar makbul hâle geliyor. “Bu durum yakın gelecekte milliyet ve kültür davasının mezarı başında ağlayacağımızı haber vermektedir.” diyen Topçu’nun sözlerinden anlaşılan eğitim sistemimiz, tamamen kangren hâlini almış ve bizim kangrenli bölgeyi kesip atmamız gerekirken biz ne yapıyoruz? Aspirin vererek iyileşme bekliyoruz.
Gerçek şu ki, toplumsal inkılaplar eğitimle başlar. Her milletin kendine özgü eğitim sistemi vardır. Millî eğitim bakış açısıyla, örf ve âdetiyle, müfredatıyla, yöntem ve teknikleriyle, eğitim prensipleriyle, psikolojik özellikleriyle hatta okul binalarının fiziki yapılarıyla kendini başka milletlerden farklı kılmalıdır.
Bu bağlamda Yavuz Sultan Selim Han’ın bakış açısı tekrardan sahiplenilmeli; toplumda eğitime ve öğretmene gereken değeri vermekle işe başlanmalıdır. Millî ve manevi değerler ışığında hakikatin peşinden gidilmelidir. Hakikat aşkı toplumsal bir değer hâlini almadıkça milli bir eğitimden söz edilemez. İdealist bir nesil ancak hakikati arayan nesildir. Bu nesli yetiştirecek eğitim sisteminin de felsefesinin olması gerekir.
Yazıma Topçu’nun şu cümleleriyle son vermek istiyorum:
“Felsefî kültür eğitimin temel taşıdır. Eflatun akademisinin kapısında ‘Geometri bilmeyen buradan giremez.’ Levhası vardı. 20. Asır mektebinin kapısına ‘Felsefesi olmayan milletin mektebi olmaz.’ cümlesini yazmak gerekir. Millî mektebimiz ne medresedir, ne de çeşitli kozmopolit unsurların karışığı olan bugünkü mekteptir. Müslüman Türk’ün mektebi; maarif, metafizik ve ahlak prensiplerini Kur’ân’dan alarak Anadolu insanının ruh yapısına serpen ve orada besleyen, insanlığın üç bin yıllık kültür ağacının asrımızdaki yemişlerini toplayacak evrensel bir ruh ve ahlak cihazı olacaktır.”
Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
İmsak | 06:06 | ||
Güneş | 07:33 | ||
Öğle | 12:39 | ||
İkindi | 15:13 | ||
Akşam | 17:35 | ||
Yatsı | 18:58 |
İlkokul 2 de ingilizce dersi , din dersi 4 . Sınıfta başlarsa artık