Bir ilm-i şerif: Müzik
Hem bir sanat olup hem de herkesin hayatına bu kadar sinen, âdeta her birimizin serüveninin bir tür eşlikçisi olan başka bir sanat yok. Estetik değeri olsa da olmasa da hayatımıza nağmeler eşlik etmeden yaşayamıyoruz, çocukluğumuzdan ihtiyarlığımıza kadar; her nerede yaşıyorsak yaşayalım, nerenin yerlisi olursak olalım, neye inanıyorsak inanalım...
İnsanın dünya ile macerası başlar başlamaz müzikle irtibatı da başlar. Müzik daha beşiğimizdeyken yanı başımızdadır. Annemizin söylediği ninniler, daha öncesinde kulağımıza okunan ezan bizi müziğin ahenkli nağmeleriyle tanıştırır ve bu nağmeler bir daha hiç eksik olmaz hayatımızdan. Müzik dinlemeden, hayatında müziğe dair hiçbir şey olmadan yaşayan birine henüz rastlamadım. İlginçtir ki bu, diğer sanatlar için geçerli değildir. Hem bir sanat olup hem de herkesin hayatına bu kadar sinen, âdeta her birimizin serüveninin bir tür eşlikçisi olan başka bir sanat yok. Elbette dinlediğimiz her müziğin ya da müzik olduğunu düşündüğümüz her şeyin sanatsal ya da estetik bir değeri olduğunu iddia edemeyiz. Estetik değeri olsa da olmasa da şu bir gerçek ki, hayatımıza nağmeler eşlik etmeden yaşayamıyoruz, çocukluğumuzdan ihtiyarlığımıza kadar; her nerede yaşıyorsak yaşayalım, nerenin yerlisi olursak olalım, neye inanıyorsak inanalım...
Müzik keyiflenmek için de dinlenir, hüzünlenmek için de; eğlenmek için de dinlenir, yas için de. Ama çoğunluğun zannettiği gibi müzik yalnızca bir eğlence aracı değildir ya da bir boş zaman uğraşı. Birbirinden farklı, çok çeşitli türlere sahip olan bu sanatın hayata bu kadar eşlik etmesinin bir nedeni de her hisse karşılık verebilecek bir güce sahip olmasıdır belki de. İnsanın bütün hisleri müzikle beslenebilir; sevinç, keder, heyecan, öfke, acı, mutluluk, isyan, korku, coşku tüm bu duyguları hem anlatabilir hem de dinleyende bu hisleri uyandırabilir müzik. İbn-i Sina'ya göre, "Müzik bestelerini bize hoş gösteren, işitme gücümüz değil, o besteden çeşitli telkinler çıkaran idrak yeteneğimizdir. Sesin duyumu, ses ahenginin cazibesi ruha en büyük ve en tatlı hazzı verir. Bunun için seslerin düzenli olarak birbirine ahengi, besteleri, ahenkli vuruşların düzenli ve kurallara uygun oluşları insanı derinden derine etkiler."
Dinî hassasiyetleri nedeniyle müzikten kaçan bazı cemaatler bile bazı hadislere dayanarak vurmalı çalgılara cevaz verir. Onlar bile büsbütün dışarıda bırakamaz müziği. Dinî hassasiyetler nedeniyle müzikten kaçmak deyince annemin, yaşını tam tesbit edemediğimiz kadar yaşayan, böylece yaşıyla bir efsaneye dönen ve hâlâ hayatta olan halasını hatırladım. Büyük hala, kalan ömrünü, bir ev kazası ve yaşlılığı nedeniyle yatakta geçiriyor artık. Her ziyaretimizde hayatı terk etmeyen gözleriyle, sesinde uçan kuşlarla bizi şaşırtıyor. Genç yaşta eşini kaybeden, çocuklarıyla bir başına kalan, yaşadığı meşakkatler karşısında gösterdiği direnciyle, ahlakıyla, imanıyla, karınca incitmeyen merhametiyle herkesin imrenerek baktığı ömrüne rağmen, bizim için bir melek kadar temiz bu güzel insanın, yattığı yatağında en çok düşündüğü şey neden bunları yaşadığı.
Yatağa hapsolmak acaba neyin bedeli? Hâlbuki ilerlemiş yaşı yeterli bir neden ama belli ki onun için değil. Yatağının başındaki pencereden, kışın köyün uzayıp giden karlı tarlalarına, yazın göç ettiği meranın yemyeşil, dumanlı dağlarına hasretle bakarken düşünüp taşınıp, hatıralarının üzerindeki tozu silkeliyor ve uzaklarda, sisler içinde bir gürgen ormanında, bütün ormanı hüzünlendiren, etrafındakilerin hayranlıkla kendisini dinlediği türkü söyleyen bir kadın görüyor. Gördüğünün kendisi olduğunu fark ediyor; orman yolculuklarında, dağların arasında yankılanan türkülerini, sesinin övülen güzelliğini hatırlıyor. O zaman yüzündeki çizgiler bir kaygının ağırlığıyla daha da belirginleşiyor ve "Acaba", diyor, "ormanlarda, oduna gittiğimizde çok türkü söylerdim, ondan mı böyle oldum?" Başka bir açık bulamıyor, ne mutlu! Ne yazık ki bilinçaltımıza kodlanan, hakiki bir dayanağı olmayan, müzik dinlemenin ve icra etmenin dinen meşru olmadığına dair yanlış bir bilgi şimdi gizlendiği yerden çıkıp onu rahatsız ediyor. Annem her defasında mutmain olacak kadar teselli ediyor, neyse ki büyük halayı. Zira başından beri söylediğimiz gibi müzik fıtri bir şeydir; bir orman yolunda oduna giden, başı yaşmaklı, alnı secdeli kadınlara da yol arkadaşıdır, öylesine kaçınılmazdır. Asıl mesele ne dinlediğimizdir. Müziğin muhatabı ruhtur çünkü. Müzik sadece kulakta kalmaz, iyi müzik nasıl ruha tesir ediyorsa kötü müzik ya da piyasa müziği de bize nüfuz eder fakat ruhu beslemez bilakis tahrip eder. Yani ki muhakkak dinlediğimiz her şeyin bizde bıraktığı bir etki var. Müzik dinlerken en çok bunu hatırda tutmalı ve müzik zevkimizi buna göre belirlemeli.
Dede Efendi'nin insanın ahlakını tasfiye eden şerefli bir ilim olarak tanımladığı müzik elbette dünyevi, nefsani bir mizaca sahip olamaz. İnsanın kalbine, ruhuna şifa olacak, ahlaki mertebesini terfi ettirecek müzik latif ve ilahi bir nefhanın eseridir. Bu nefha herkesin kalbine temas eder; orada güzelle, iyiyle büyüyen, beslenen ne varsa onlara mümbit bir toprak olur. Zaman içerisinde kalbin ve ruhun hatta ahlakın kesbettiği letafeti fark ederiz böylece. Tarkovski sanatı tarif ederken "Sanat, insanın manevi bir varlığını, sonsuz ve kudretli İlah’ın bir parçası olduğunu ve de sonunda tekrar O’na döneceğini hatırlatmak için var" der. Elbette müzik de bunun için var ve bize o sonsuz kudretten işaretler taşıdığı için kıymetli. Onun bu hüviyetini görmezden gelmemek gerekir.
Dinlediğimiz müzik yalnızca his dünyamızı, kalbimizi, ruhumuzu değil düşünce dünyamızı da etkiler öte yandan. Dinlediğimiz müzik konusunda yaptığımız tercih dünyayı, hayatı anlama, anlamlandırma kabiliyetimiz yani düşünce dünyamız hakkında da bir bilgi verir. Neyi dinlediğimiz ufkumuzun ne olduğunun da göstergesidir. İsmet Özel der ki "Basit gözlemlerle anlaşılacaktır ki, insanın bağlı olduğu ahenk hangi seviyede ise o insanın düşünme seviyesi de aynı seviye çevresindedir. Bağlı olduğu ahenk dolmuş şarkıları, gazino müziği seviyesinde olan insan dünyayı aynı seviyeden kavrayabilir. Düşünüş ve kavrayış seviyesi bu müziği yaşatacak, bu müziği devam ettirecek kırattadır.”
Öyleyse diyebiliriz ki her birimizin kaçınılmaz kendini bulma, bilme, görme, hayatı anlama serüveni müzikle paralel ilerler. Dolayısıyla pespaye müzik bu anlamda ruha verdiği zarar itibariyle, onu aşağı çektiği için kıymetsizdir ve İslam âlimlerinin müziğin meşruiyetiyle ilgili kaygılarının kökeninde de bu müzik vardır.
Bu ayrımı yapmamız, müzik dediğimiz bu güçlü ve kavrayıcı dile hakkını teslim etmemiz önemli. Bu minvalde son derece eksik olduğumuz müzik üzerine düşünmek, düşünce üretmek meselesi de bu öneme dâhil. Zira geçmişte Farabi, İbn-i Sina, Kindi gibi pek çok âlim müzik üzerine çokça düşünmüş ve bugüne kıymetli sözler, düşünceler bırakmıştır.
Her şeyin kolayına talip olunan bir çağdan geçiyoruz. Eğlence merkezli bir algı her şeyin eğlenecek, oyuna dönüştürülecek yanını bulup parlatıyor. Müzik ne kolaydır ne de salt eğlenceden ibarettir. O bir ilm-i şeriftir. Sadece icracısından değil dinleyicisinden bile bir mesai, bir emek ister. İyi müzik, dinleyicisi birtakım eşikleri atladıktan sonra, kıymetini bilecek kıvama geldikten sonra kendini açar. Ardına düşülmesini bekler. Ancak o zaman dinleyicisi, müzik denen sanatın hangi âlemden izler, sesler taşıdığını idrak eder ve kendisine efsunlu bir âlemin şifa vadeden kapıları yavaş yavaş açılır. Kendini bilme serüvenimizde başka başka sanatlarla da muhatap olabiliriz tabii. Sanatla muhatap kılınmak bana kalırsa Allah'ın bir lütfudur. Müzik de Allah'ın nimetlerinden, lütuflarından biridir hasılı. Kıymetini bilmek gerek...
Kaynak: GZT / Nihayet Sema BABUŞCU
Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
İmsak | 06:06 | ||
Güneş | 07:33 | ||
Öğle | 12:39 | ||
İkindi | 15:13 | ||
Akşam | 17:35 | ||
Yatsı | 18:58 |