Yeni Neslin Davranış Örüntüleri ve Anne Babalara Tavsiyeler
Bir sosyal bilimci ve insan davranışları ile ilgilenen birisi olarak çevremde olup bitene kayıtsız kalamıyorum. Gözlemliyorum, analizimi yapıyorum ve kendi bilgi dağarcığım nispetinde çıkarımlarda bulunuyorum. Bu durum öyle bir hal aldı ki her olaya ya da duruma karşı bir sorumluluk hissi ile yaklaşmak zorunda kaldığımı hissediyorum. Bazen de konuya müdahil olmaktan kendimi alamıyorum.
Ancak bunu yaparken olayları ve durumları; “yanlış”, “doğru”, “iyi”, “güzel”, “haklı”, “haksız”, “ahlaklı”, “suçlu” gibi etiketleyici ifadelerle yargılamaktan kaçınıyorum. Nitekim, yargılamak bizim işimiz değil. Gözlemlerimde tek sorduğum soru şu; “neden”. İnsan neden böyle davranır? Bu olay neden böyle bir hal aldı? Bu olmadan önce ne olmuş olabilir?
Bu yazımızda, Z kuşağı diye adlandırılan yeni neslin davranışları, duyguları ve düşünceleri hakkında konuşacağımızı daha önceki yazımda belirtmiştim. Tam da bu bağlamda yeni nesli tanımlarken etiketlemelerden kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum. Etiketlenmek, hele ki ahlaki yargılarla etiketlemek; gençlerin hiç hoşuna gitmiyor.
Kuşak çatışması diye adlandırdığımız, bir önceki nesille şimdiki nesil arasındaki görüş farklılıkları ve anlamlandırma becerileri dede-torun arasında iken bu fark 2000’li yıllarda baba-oğul arasına kadar düşmüştür. Günümüzde ise zaman öylesine hızlı akıyor, öylesine gelişmeler oluyor ki her 5 senede bir neslin anlayışı ve kültürü değişime uğruyor. Olayların tezahür ettiği mecraları takip etmezseniz eğer, ne gençlerin dilinden anlıyorsunuz, ne esprilerini anlıyorsunuz ne de düşüncelerine vakıf olabiliyorsunuz. Sonuç olarak iki kuşak arasında anlamlandırma becerileri farklılaşınca ortaya da kuşak çatışması dediğimiz sosyolojik bir kavram çıkıveriyor.
Peki, yeni nesil diye adlandırdığımız bu neslin davranışlarını sevk ve idare eden duygu ve düşünceler nelerdir?
Dedik ya; zaman o kadar hızlı akıyor ki değil gençlerin düşüncelerini anlamak, dilinden dahi anlayamıyoruz. Nasıl bir çıkarım yaparsak yapalım hep güdük kalıyor. Ancak bazı gerçekler de var ki apaçık önümüzde duruyor.
Artık dünyanın öbür ucundaki birisinin güldüğü şeylere biz de gülüyor, ağladığı şeylere biz de ağlıyoruz. Anlamlandırmalarımız ortaklaşmaya başladı. Çünkü onlarla aynı filmi izleyebiliyor, aynı kıyafeti giyebiliyor ve aynı yemekleri yiyebiliyoruz. Beslendiğimiz sosyal ve kültürel kaynaklar belirgin şekilde tek tipleşmeye başladı. Haliyle böyle olunca da kendimize has olanları yitirmeye başladık; kültürlerimiz yok olmaya başladı.
Peki ne oldu da bu hale geldik, bu hep böyle mi gidecek? Bu sorunun cevabını elbette birkaç dinamikle açıklamak mümkün değil ama bir paradigma kırılması yaşadığımız aşikar…
Eskiden kız istenirdi. İstenen kıza bakarken aranan nitelikler şimdikinden farklıydı. Oğlu ile kızını evlendiren ebeveynler bu ailede benim torunlarım nasıl yetişir diye dertlenmekte idi. Yeni kurulan aileye rol model olunur, dünyaya gelen çocuklar babalarının dedelerine ya da annelerinin annelerine davranışlarını örnek alarak büyürlerdi. İlerde onlar da aynı şekilde anne ya da baba olurlardı. İyisiyle, kötüsüyle sosyal bir öğrenme vardı. Tabii bir gerçek de vardı ki toplumda iyi örnekler yaygın olduğu için bu iyilik zincirleme devam ederdi. Ancak günümüzde yaşam şartlarının değişmesiyle birlikte çekirdek ve parçalanmış ailelerle daha sık karşılaşmaktayız. Böyle olunca çekirdek ailede dünyaya gözlerini açan bir bebek, ebeveynlerinin kendi ebeveynlerine nasıl davrandığına şahit olamayınca kendi ebeveynleri ile ilişkilerini nasıl kuracakları konusunda bir rol model göremez hale geldiler. Bu konuda anne-babaların çocuklarının psikolojik, sosyal ve biyolojik gelişimleri hakkında bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Bu bilgi edinme de uzman kişilerden ya da uzman kişilerin sunduğu kaynaktan olması gerekmektedir. Yoksa ebeveynlerin de çocuklarını nasıl yetiştirecekleri konusu muamma görünmekte. Çünkü eskiden, geniş aile ortamında çocuğun başına bir iş geldiğinde hemen anneanne ya da babaanne önceki tecrübelerinden yola çıkarak olaya müdahale eder, anne de bu şekilde çözüm yolu öğrenirdi.
Şimdilerde Z kuşağı diye adlandırdığımız neslin davranışları altında yatan duygu ve düşüncelerin neden bize farklı ve sıra dışı geldiği konusunda bir çıkarımda daha bulunmak istiyorum. Eskiden, düşünce kalıplarımızı oluşturan bilgiler büyüklerden küçüklere aktarılırdı. Ancak şimdiki neslin bilgi edinme kaynağı ebeveynleri değil. Günümüzde bilgi kaynakları sosyal medya, internet ve çevrimiçi mecralar oldu. Hatta öyle bir hal aldı ki bilginin akış yönü değişti. Artık bilgi dediğimiz şey, küçüklerden büyüklere aktarılır hale geldi. Telefonunda, tabletinde ya da en basit bir sosyal medya hesabında çıkmaza giren bir ebeveyn, cihazı çocuğuna verip “al şunu bi hallet, şunu bana bi öğret bakalım” demeye başladı. Hal böyle olunca roller değişti, bilginin akış yönü değişti.
“Ben zaten anlamam bu cihazdan, bizim oğlan hallediyor, benim kafam basmaz kızımın bu işlerine” diye söylenen ebeveynlere bir uyarı! Çocuğunun eline verdiğin o telefonda ne var ne yok, hepsinden anlayacaksın, anlamak zorundasın. Hiç kimse çocuğunu bilmediği mahalleye ya da tehlikeli bir semte gönderip, yalnız başına gezmesine razı olmaz. İşte o zaman, sizden değil de başka alanlardan beslenen çocuklarınızın duygularına, davranışlarına ve düşüncelerine yabancılaşıyorsunuz. Yeni neslin davranış örüntülerinin altında yatan dinamiklerden ön önemlisinin bu olduğunu düşünüyorum.
Bizden sonraki nesle yabancılaşmamak için, öncelikle çağın gereklilikleri konusunda bilgi sahibi olmamız, çocuklarımızı kendi kültür ve ahlaki çerçevemizde, bu gerekliliklere uygun şekilde yetiştirmemiz gerekir.
Kendi çocuklarımıza yabancı kalmamak adına, beslendikleri sosyal ve psikolojik kaynaklara hakim olmamız şarttır. Bu kaynakları kendimize çevirmek, çocuklarımızın bizden beslenmelerini olanaklı hale getirmek gerekmektedir.
Hızla değişen bu düzende çocuklarımızın hızına olabildiğinde ayak uydurmak, uyduramadığımız yerde ise çocuğumuzu yargılayıcı ve suçlayıcı ifadelerden kaçınmamız gerekmektedir. Önce onları anlamaya çalışmak önemlidir. İşte o zaman, anlaşıldığını ve değer gördüğünü hisseden bir çocuğun, ailesinden nasıl doyum alabildiğini somut olarak göreceksiniz.
Çocuklarınıza dokunmaktan, onları koşulsuz ve şartsız sevmekten vazgeçmeyin. İhtiyacı olan “güven, değer görme ve onaylanma ihtiyaçlarını” kendi aile ortamınızda karşılayın. Bu ihtiyaçlarını karşılayacak başka mecralara ve ortamlara gerek duymasınlar.
Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
İmsak | 05:52 | ||
Güneş | 07:18 | ||
Öğle | 12:37 | ||
İkindi | 15:22 | ||
Akşam | 17:47 | ||
Yatsı | 19:07 |
''Bilginin akış yönü değişti'' tespitin çok kıymetli çok önemli anlamlar barındırıyor. Yeni çalışmalarında başarılar dilerim.