Her geçen gün hızla gelişen bir teknolojinin varlığından habersiz olmamamız yadsınamaz bir gerçek. Buna bağlı olarak insanoğlunun yaşamında gün geçtikçe yer edinen alışık olmadığımız birtakım olayların gerçekleştiğini yakinen takip ediyoruz. Televizyon haberlerinde, radyoda, yazılı basın kaynaklarında… Kısaca görsel ve işitsel medya kanalları ile birbirinden ilginç trajikomik olaylar silsilesi her geçen gün artarak önümüze düşmekte. Bu olaylara kaynaklık eden tabir yerindeyse katil zanlısının silahı cep telefonları! Öyle bir hızda gelişiyor ki her geçen gün bir yenisi ekleniyor, birbirinden üstün özellikleriyle ve değişik cazip tekliflerle insanoğlunun beğenisine sunuluyor. Televizyonda ekranları, gazetede sayfaları, telefon bayilerinde camekânları süslüyor. Öyle bir hal almış ki yediden yetmişe herkesin elinde, sanırsın ekmeğin yanında su olmuş lıkır lıkır tüketiliyor. Bilen de bilmeyen de eline aldığı bu kutuya sığdırmış bütün yaşamını.
Doğduğu dakikalarda ailesi tarafından sosyal medyada paylaşılan bir bebekten tutun da ölüm döşeğinde yatan hastadan ve dahası mezarlıkta kara toprağa girerken bir mevtanın paylaşılan fotoğrafı… “Daha neler göreceğiz?” sorusunu sorarken buluyor insan kendini. Dahası mı? Okulda, kafede, otobüste, iş yerinde, hastanede kısacası hemen hemen her yerde ellerden düşmeyen bir aygıt. Bir şekilde yaşamımıza giren bu teknolojinin insanoğlunu düşürdüğü hallere bakın neler var neler! Öz çekim yaparken kayalıklardan düşen genç kız, hızlı trenin önüne atlayarak takipçi ve beğeni sayısını artırmaya çalışırken hayatını kaybeden adam... Çıtayı biraz daha yükseltelim, fıtratın getirdiği ar duygusunu hiçe sayarak fenomenlik uğruna gayri ahlaki olarak özel yaşamını paylaşan manevi değerlerini iç eden; örf, kültür, gelenek-görenek gibi olmazsa olmazımız olan mili kimliğimizin temel taşlarını âdeta un ufak ederek toplumun yozlaşmasına çanak tutan bir nesil...
Sabahın ilk ışığını cep telefonun alarmıyla karşılayan ve hatta ötesinde sabahı telefonla edip günlerini birleştiren bu neslin varlığından nereye kadar kaçabiliriz? Evet, üzülerek belirtiyorum elimizde tuttuğumuz bu teknolojinin olumlu özelliklerini saymaya sıra gelmiyor, gelecek gibi de durmuyor. Özellikle okul çağındaki gençlerimizi tehdit eden, yaşam alanlarını kısıtlayarak âdeta özgürlüğü elinden alınmış bir mahkûma çeviren, özelde bireyin genelde ise toplumun maddi-manevi yozlaşmasının temelini oluşturan bu teknoloji canavarına toplum olarak hepimizin dur demesi gerekiyor.
Meseleye çözüm ararken birtakım çevresel etmenlerle karşılaşıyoruz: aile, akran grupları, örnek alınan büyükler, toplumun diğer fertleri… Bütün bu faktörlere bakınca aile kurumunun çatısı olan ana-babanın tutumu, bu konuya bakış açısı elbette gözümüze takılan ilk ve en önemli faktör oluyor. Şöyle ki bireyin doğumundan itibaren edinmeye başladığı her türlü kazanım hayat görüşünün olgunlaşmasına zemin hazırlıyor. Bu görüşün temelini oluşturan değerler eğitimi de formal veya informal olarak aile çatısı altında damıtılarak bireyin okula hazırbulunuşluğu sağlanıyor. Buradan hareketle ailede bu teknolojinin hangi amaçla ve nasıl kullanıldığı tayin edilemediğinde birey okul yaşamında da aileden kalma alışkanlıklarını devam ettiriyor. Zaten küçük yaşta ve olgunlaşma aşamasında olan bireyi, formal eğitime adım attığında denetim mekanizması durumunda olan okuldaki idareci ve öğretmen frenleyemiyor. Yasaklar insanoğlunu hep cezbetmiştir, bu bağlamda artık bireye getirilen yasakların hiçbir ehemmiyeti olmuyor. Daha da aksine birey hırçınlaşarak bu teknolojiyi günlük yaşamının olmazsa olmazı haline getiriveriyor.
Problem bu şekilde uzayıp çok bilinmeyenli bir denklem haline geldiğinde kritik eşik aşıldığından artık çözüm değil çözülme başlıyor. Ele aldığımız problemi çıkmaz sokaklara sokup çözülemez hale getirmektense en başından konuya hâkim olup günümüzün şartlarına uygun adımları atmalı, gerektiğinde bilirkişiden profesyonel bir yardım alıp bu problemin oluşacağı zemini ortadan kaldırmasını bilmeliyiz. Bütün toplumlarda olduğu gibi gelecek nesiller adına endişelenen bir toplum vicdanı ortaya çıkarırsak aile içi farkındalık da kendiliğinden gelecektir. Dolayısıyla aile içinde başlayan bilinçli teknoloji kullanımı bireyin hayatına sistematik olarak yansıyacak, bireyin okul yıllarında ve sonrasındaki yaşamında onu esir alan bir teknoloji olmaktan çıkacaktır.
Ez cümle, her oluşumun insan yaşamını olumlu ve olumsuz etkilediği muhakkak bir gerçektir. Başta aileler ve formal eğitimin öncüsü öğretmenler olarak çağımızın bu teknoloji gerçeğini inkâr etmeden en verimli şekilde kullanmalı, kullanırken de rol-model olduğumuzu unutmamalıyız. Bu bağlamda atacağımız olumlu her adım teknoloji bağımlısı olmayan Türk gençliğinin inşasına katkı sunacaktır.