-->
Mevzu TV | Mevzu sadece haber değildir.
2021-02-22 01:09:39

Mutluluğun ta kendisi

Hacer GÜLMEZ

22 Şubat 2021, 01:09

Heybemizden dökülen yaprakların nerelere savrulduğunu bilmeden, fark etmeye vakit bulamadan yaşıyoruz zamanı. Bir türlü bitiremediğimiz, her şeyi yaptığımız hâlde yine de yetiştiremediğimiz, “Daha şunu da yapacağım.” dediğimiz o kadar çok şey var ki akıp giden dünya yolunda. Bilmiyor muyuz, anlayamıyor muyuz yoksa fark etmek mi istemiyoruz orası kişinin kendi fikir haznesinde gizli. Aslında öyle olmaması gerektiği hâlde gözümüzde devleşen dünya öyle bir esiri yapıyor ki insanı kendine… Sadece bir an oturup başını ellerinin arasına alıp düşünmek gerek insanoğluna ama ona bile vakti yok kimsenin, koşuşturan ve yarışan âlem içinde.

Dünyaya ne kadar da üstten ve kibirle bakıyoruz hem de iki kapılı bir handa yürüdüğümüzü, bu “han”ın da bir sahibi olduğunu, bizimse yalnız küçük bir girizgâh olduğumuzu bile bile... Yolda olduğumuzu, evvelin de ahirin de bu yolda hayatı yudumladığını ve günün birinde uğruna her şeyi yapabileceğimiz bu yolun biteceğini bir anlayabilsek… Eminim ki son bulacak şu sahip olamadıklarımıza üzülmelerimiz, kendimizi yiyip bitirişlerimiz, tükenişlerimiz ve ardından bu içi boş düşüncelerin yerini daha aklıselim duygular alacak elbette. Âlemde hiçbir canlının, kavramın ve düşüncenin baki olmayacağını bilmek, fırtınalı denizleri buzdağı geçitlerinden geçip gitmek gibi olacak. Oysa biz neler neler yapıyoruz, bir baksak halimize. Hayatta sahip olacağımız ne varsa en güzelinin, en yenisinin, en pahalısının, en değerlisinin kısaca en mükemmelinin bizim olması gerektiğini düşünüyoruz ve böyle olması için de kendimizi tabiri yerindeyse yiyip bitiriyoruz. Halbuki içinde bulunduğumuz “an”ın mutluluğunu, huzurunu yaşamaya çalışsak ve çevremizde kim varsa bu mutluluktan bir parça da onun payına koysak dünya daha yaşanabilir bir yer hâline gelmez mi? Kişilerin yüzlerindeki tebessüm kalplerdeki huzur ile aynı kapta yoğrulduğunda aslında en mükemmel olan çıkmaz mı ortaya?

Az olanla yetinip çoğa göz dikmesek, bize emanet olanın değerini bilip bu misafirhanede misafir gibi ağırlansak...Çok zor geliyor nefse, hele içinde bulunulan çağın çetin girdabında. Yavrularımız, ciğerparelerimiz âdeta bu girdapta nefessiz kalıyor. Peki onlara bu nefesi tek dişi kalmış teknoloji canavarı mı veriyor? Maalesef öyle görünüyor! Çocuklarımızın gözleri, kilitlenmiş teknolojiye. Ekran üzerinde oynanan oyunlarla kurulan hayaller, oyunun bitmesiyle hayal kırıklıklarına ve mutsuzluğa bırakıveriyor yerini. Gençlerimizde durum daha ürkütücü. Sosyal medyada hâşâ küçük dağları ben yarattıma varan klavye delikanlıları, milli kültür ve değerlerimizi yaşamaya ve yaşatmaya gelince ürkek bir güvercin gibi sinip kalıyor Akif’in neslini utandırırcasına! Bu kadarını söylemeye dilim varmıyor lakin bu çağın hastalıkları kaplamış her yeri, hep de karşımıza çıkıyor. Teknoloji henüz girmemişken hayatlarımıza bizi biz yapan değerlerimiz vardı. Ekmek gibi su gibi aziz olan değerlerimiz...Önceleri bir lokma ekmeği israf etmeye kıyamayan yerde gördüğü nimetleri öpüp başına koyanlar vardı. Şimdilerde ise fütursuzca harcayanlar...

Sözüm ona çağlar atladı, medeniyette koşar adım yol aldı insanoğlu. Peki öyleyse nerede bir hurma ile karnı doyan, bir çul üzerinde ömrünü cennete çeviren en sevgilinin yaşayışı? Nerede tüm acısına sabreden, sabrı ile şükrünü bir eden Eyüp hali?

Bize bahşedilen, ucu bucağı görünmeyen bu eşsiz servetin değerini acaba takvimin hangi yaprağında görüvereceğiz? Ne zaman anlayacağız, eskilerde yaşanılan “yok”luğun bugünlerdeki “bol”luktan daha kıymetli olduğunu?

Düşünelim bir kere…

Bir kez daha seyr eyleyelim şu âlemi en derinden en tepeye…

Tefekkür edelim.

Yaratılan her bir zerreyi iyi dinleyelim, hangi nağmeyi zikrediyor diye...

Yuvasına yiyecek götürecek kanadı kırık bir kuş, hasta evladına yürekten yanan anne, henüz meyvesini verememiş bir iğde...Hepsi de sessiz çığlıkları ile aynı hâl içinde yaparlar dualarını. Sabrını şükrü ile besleyip gerçekten isteyenleri görürüz, gönül gözü ile bakınca âleme. Bizim de en çok istediğimiz sabrını, şükrünü, umudunu kaybetmeyecek; özünü unutmayacak, geçmişini terk edilmiş kitapların tozlu sayfalarında değil yüreklerinde ve hafızalarında yaşatacak nesiller bırakabilmek.

Fikir girdabında aydınlık günlerin geleceğini ümit ederken bir söz dolanıveriyor dilime ZARİFOĞLU'ndan:

“ ve önemli olan ‘an’dır. Onu; ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir. “

“bir”den “çok” olacağımız, huzuruyla dingin denizlerde yol alacağımız mübarek üç aylara girmiş ve senenin ilk kandilini yaşarken ömür denen yemekten sabır ve şükür lokmasının tadını alabilmek dileğiyle...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.