Mekân Disiplinlerinde Felsefe – Bilim – Sanat
Bir önceki yazımda “Mekân disiplinlerinde neleri eksik bırakıyoruz?” üzerinden irdelediğim soru ile devam etmek istiyorum. Ölçeklere hapsolmuş yapının sarsılması, disiplinlerin keskin hatlarının pahlanması, duvarlarındaki geçirgenliğinin artırılması gerektiğini önceki yazımda ifade etmiştim. İmar edenlerin analitik ve sentetik yaklaşımlar arasında eylemlerini kurgulaması, ayakta durabilmeleri için önemliydi. Mimarın ASA’sı olarak verilen üçlemenin ardından, cevap arayışıma bir diğer üçleme olan Felsefe, Bilim ve Sanat ile devam ediyorum.
İnsanoğlunun zihinsel ve fiziksel hareket topoğrafyasının büyük bir kısmını inşa eden mimarlık, sacayakları olan Felsefe, Bilim ve Sanat’ın birlikteliğinin ürünüdür. Bu üç sacayağı birbirinden bağımsız değildir ancak bu yazıda ele alınış biçimi, ağırlıklı olduğu yönlerin mekâna izdüşümleridir. Elbette felsefenin içinde olmadığı bir sanat, sanatın icrasının nasıl yapılacağını çözemeyen bir bilim ya da sistematiği olmayan bir arayış düşünülmemektedir. Bu nedenle burada kastedilen, bir mekânın, düşünsel, teknik ve estetik harmanların içerisinden geçerek kendisini mimari yapıt olarak teslim edebileceğidir. Söz konusu üçlemeden herhangi birinin eksikliği mimarlığın dışında bir tanıma yerleşmektedir. Dışında kalanları tanımlamak yerine, bu üçlemenin biraradalık (kolaborasyon) eksikliğinin neden olduğu ve mekâna yansıyan sonuçlarının neler olduğu ifade edilmelidir. Bu yazımın amacı da mekân disiplinlerinde bu temel sacayaklarının farkındalığının oluşturulmasıdır.
İlk olarak, mekânın düşünsel altyapısının oluşturulmasının, amacının belirlenmesinin ve özgünlüğün üretilmesinin önemli enstrümanı Felsefe’dir. Her yapıt (1) bir amaca hizmet etmektedir. Bu amacın belirlenimi ve daha önce sözünü ettiğimiz farklı ölçeklerde, farklı disiplinler ile düşünebilme yetisi felsefe ile ortaya çıkmaktadır. Bir inşa mekânının (bütünde) önemli bir eksiğin giderilmesine en uygun araç olması, mekân ve zaman coğrafyasında bütünü görebilmek ile mümkün olacaktır. Karşılıklı belirlenim halinde olan toplum-mekân ilişkisinin yönlenmesini sağlayacak olan da bu düşünsel altyapıdır. Eğer bir yerde insanlar birbirlerini öldürsün istenirse -iyi kötü tartışmasına girmeksizin- bir “cinayet mahalli” üretilebilir. Bu belirlenen amaca uygun olarak karanlığı fazla, bakımsızlık izleri taşıyan, kuytuları hatta kuyuları olan, belleklerde korkuya dair oluşan imgelerin yerleştirildiği bir mekân üretilebilir. Bunun tersi de mümkündür ve bunu belirleyecek olan mekânın amacıdır. Bu nedenle doğruluk arayışlarının sürdürüldüğü felsefe bir mekânın hangi tine sahip olması gerektiğine karar vermektedir.
İkinci olarak düşüncenin hayata geçirilmesi, dünyaya tutunabilmesi ve ortak bir dile sahip olmasıdır. Bu durumu ise bilim ya da teknik olarak tanımlıyorum. Bu sacayağı ifade ve uygulama sınırlarını ortaya koymaktadır. Bir düşüncenin hayata geçirilebilmesi için paylaşanları tarafından aynı şeyin tanımlanması ve anlaşılması gerekmektedir. Bu aşamada elzem olan ilk durum ifade sınırlarını oluşturan ortak bir dildir. Bu anlamda Bilim, ortak dilin üretilmesindeki en önemli araçtır. Mekân disiplinlerinde olmazsa olmazlardan biri olan “teknik çizim” ortak dilin oluşturulmasındaki araçlardan yalnızca biridir. Teknik ifadeler, ölçü birimlerinden ölçek gösterimlerine kadar birçok evrensel kabuller üzerinden mimara konuşma dili sunar. Üretilecek yeni ifadeler de yine bu kabulleri referans alarak kendisini açıklamak durumundadır, fakat bu da yeterli değildir. Göz önünde bulundurulması gereken diğer bir nokta uygulama sınırlarıdır. Örneğin yol genişliklerini düşünceniz doğrultusunda değiştirme kararı alırsanız, araç boyutlarını değiştirmek çözüme ulaşmanıza yardımcı olur. Ancak araç boyutlarının belirlenmesi, içerisinde taşıdığı insan ile kısıtlanacaktır. Birçok örneğin verilebileceği bu alan şüphesiz düşüncenin icrası için kendisini geliştirmektedir.
Üçlemenin diğer bir sacayağı ise Sanat’tır. Düşüncenin belirlediği tinin hangi tını ve kokuya sahip olacağı Sanat ile tercih edilmektedir. Mekânın nasıl bir etkiye sahip olacağına dair tercihin bir kısmı psişik etki kuramlarından (2) edinilirken, bir kısmı ise görgülerle gelişim göstermektedir. Bu tercihlerle üretilen mekâna kendilik oluşturan sacayağı sanattır. Bir mekânın seçilebilmesi de algılanabilmesi de sanat ile mümkündür. Diğer bir deyişle üretilenin tenidir, mekân disiplinlerinde eksikliği ise soğukluk alametidir.
Felsefe, bilim ve sanat üçlemesinin mekân disiplinlerindeki biraradalık sorunu dönem koşullarının hissedilmesi açısından da önemlidir. Böylece bugün çevrenize baktığınızda “hangi dönemin içerisindeyiz?” sorusuna da cevap bulunabilir. Refah düzeyi ile doğrudan ilişkili olan düşünsel, teknik ve estetik zenginlik, coğrafyanın içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasi süreçlerden etkilenmektedir. İnsanlar, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer aldığı üzere yeme, içme, barınma ve güvenlik gibi hayatta kalma şartlarının yerine getirilmesiyle toplumsal ve psikolojik olarak tamamlanmaya yönelmiş olurlar. İnsanların bu temel ihtiyaçlarını tamamlamadan düşünce zenginliğine ve estetik kaygıları sahip olması beklenemez. Örneğin savaş dönemi mekanlarında felsefe ve sanat eksikliği (zenginlik içermemesi), yapıların yalnızca ayakta durması, pragmatik amaçlara hizmet etmesi, bu temel ihtiyaçların karşılanmaya çalışıldığı dönemler olduğunu göstermektedir.
Burada günümüze ilişkin parantezler açılabilir. Refah emaresi olan büyük ekonomik yatırımların yapıldığı, çok paraların harcandığı devasa yapılarımız bu savaşa dâhil mi? Ya da güvenli alan inşa etmek uğruna basmakalıp binaların içerisine düşmemiz bu savaşa dâhil mi? Bunlar, savaşın kokusunun hissedildiği büyük telaşların ve gerginliklerin eserleridir. Ve bu eserler kültür savaşı, ekonomi savaşı gibi sadece savaşın tamlayanını belirler. Ürünleri ise Berlin’deki Soykırım Anıtı (3) kadar soğuktur. Her tarafı etkisi altına alan bu savaş halinin bitirilmesi yalnızca mekân disiplinlerine ait bir durum değildir. Ancak mekân disiplinlerinin toplum – mekân ilişkisinin karşılıklı belirleyiciliğinde güzel ve doğru olanı göstermek gibi bir kaygısı olmalıdır. Bu nedenle mekân disiplinlerinde savaş halinin eksik bıraktığı felsefe ve sanat yönleri daha ciddi ele alınmalıdır.
----------------------------------------
1 - Yapıt olarak burada bahsi geçen kasta dayalı üründür. Bu anlamda arayış halinde iken tesadüf olarak bulunanlar da yapıt olmaktadır; aramak ve bulmak amaçlarını taşırlar ve bu amaçla eyleme tabiidirler.
2 - Psişik etki ruhsal olan, ruhun dışa yansıyan etki ya da enerjisi olarak açıklanmaktadır. Psişik etki kuramları ise genel algı ve etkisi üzerinde değerlendirmeler yapmaktadır ve tasarım eğitimlerinin temel öğretileridir. Keskin hatların dinamik etki vermesi, eğrisel formların sakinlik içermesi ya da kırmızı renginin vurgu sahibi olması gibi.
3 - Berlin’de Peter Eisenman’ın yaptığı diğer adı Holokost Anıtı’dır. Düşüncesine uygun olarak üretilen bu mekânı örnek olarak vermemdeki sebep sadece kütlelerin ürettiği soğukluğun vurgulu olmasındandır.
Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
İmsak | 05:52 | ||
Güneş | 07:18 | ||
Öğle | 12:37 | ||
İkindi | 15:22 | ||
Akşam | 17:47 | ||
Yatsı | 19:07 |