DOLAR
34,25 +0.14
EURO
37,14 +1.00
ALTIN
2.972,06 +1.60
BIST
8.946 +0.95
BITCOIN
76.126 +2.18
12
25.12.2020, 14:59 603

Tarihin Çürüttüğü Gemiler

Siyasi amaçlar uğruna en fazla suistimal edilen bilim dalından birisidir Tarih. Kendine meşruiyet alanı oluşturmak isteyen kişi, kurum gibi sosyolojik unsurların hepsi yakın veya uzak tarihi bir şekilde kendisine fayda sağlayacak şekilde şekillendirmeye çalışır. Bu şekillendirme genelde öteki olanı suçlama, kendinden olanı gereksiz övme ile yapılır. Sonraki nesiller tarafından da bu tartışma alanları, sosyolojik ve siyasi olarak destek bulma çabası içinde gündeme getirilir. Türkiye’de yerleşik değerler arasında kendisinin haklılığını tarih üzerinden temellendirmeye çalışan insanların tartıştığı konulardan birisi de II. Abdülhamit’in donanmayı çürütüp çürütmediği konusudur. Konu aslında tarih kitaplarında yerini çoktan almış, Enver Ziya Karal’ın yıllar önce bu konudaki görüşü lise ders kitaplarına bile girmişti. Fakat bu görüşe itiraz eden akademisyen, yazar gibi kişiler olmuş ve bu kişiler, itirazlarını basın-yayın organlarında gündeme getirmesi ile konu, farklı görüşlerin olduğu kırılma noktası haline gelmiştir.

Konuyu irdelerken İnternette Sinan Meydan’ın bu konu hakkındaki yazısına denk geldim. Konu hakkında yazılan Şakir Batmaz’ın doktora tezi ve Orhan Koloğlu’nun kitabı üzerinden yazdığı yazının içeriğine dair verilen kaynakları incelediğimde belli cümleleri alarak o cümleler üzerinden yazıyı kurguladığını fark ettim.

II. Abdülhamit’in gemileri çürüttü iddiasıyla ilgili olarak genel olarak üç farklı iddia yer almıştır. Bunlardan ilki Kendisine karşı darbe yapılabilir vehmi nedeniyle, denizden bir saldırı olmasına engel olmak amacıyla yaptığıdır. Yıllarca kitaplarda bu iddia üzerinden tarih anlatımı yapılmıştır. II. Abdülhamit’in, devlet yönetim merkezini Yıldız Sarayı‘na taşıması da donanma kullanılarak gerçekleştirilecek darbe tehdidine karşı tedbir olarak yorumlanmıştır. İkincisi ise bunun bir politika olduğudur. İngiltere ve Fransa gibi devletlerin karşısında tehdit unsuru olarak yer almama politikasının sonucu olarak gemiler Haliç’e çekilmiştir veya Fransız deniz politikası olan, ucuz ama küçük gemilerle, kıyıların korunması politikası uygulanmak istenmiştir iddiası ortaya atılmıştır. Diğer iddia ise Kendisinin gemilerin yenilenmesini istediği ve bununla ilgili olarak irade buyurdukları; fakat ekonomik olarak imkân olmadığıdır.

II. Abdülhamit’in gemilerin Haliç’e çektirmesi ile ilgili eleştirel cümleler kurulmaya başlanmadan önce, dikkat edilirse kendisinin selefi olan Abdülaziz’in, kurduğu donanmanın dünyanın üçüncü büyük donanması halinde geldiği bilgisi de verilir. Böylece II. Abdülhamit’in çürümeye terk ettiği gemilerin büyüklüğü üzerinden kişiler üzerinde biraz daha olumsuz hissiyat oluşması sağlanmak istenir. O zaman ilk soruyla başlayalım Abdülaziz, ne oldu da donanmayı üçüncü büyük donanma haline getirme gereği hissetti? Ya da şöyle soralım; donanmayı üçüncü büyük donama halinde getirirken kara ordusunu veya maliyeyi çürümeye terk etmedi mi?

Kişilerin bir davranışı değerlendirirken sadece sonuca bakılmaz, o davranışa neden olan saikler de dikkate alınarak davranışlar neden-sonuç ilişkisi içerisinde değerlendirilir. Bu minval üzerine hareket ettiğinizde, dikkate almanız gereken gelişme 1853-1856 tarihleri arasında yaşanan Kırım Savaşı’nın neden olduğu neden sonuç ilişkisidir. Bu savaş sırasında 7 yelkenli firkateyn, 3 yelkenli korvet ve 2 buharlı vapurdan oluşan Osmanlı donanması, daha gelişmiş toplarla mücehhez olan Rus donanması tarafından çok kısa bir sürede yok edilmiştir. Şehzadeliği döneminde böyle dramatik bir olayı yaşayan Sultan Abdülaziz, Padişah olur olmaz donanmayı güçlendirmeye çalışmıştır. Ve bunun için devletin maliyesini zora sokacak şekilde harcamalar yapmıştır. Abdülaziz döneminde yine Beylerbeyi ve Çırağan saraylarının yapılması bir tarafa 1873-1874 yılları arasında Anadolu’da yaşanan kıtlık hazineyi tamtakır hale getirmiştir. II. Abdülhamit Döneminde hazine ciddi anlamda bir yük altına girmiştir.

II. Abdülhamit’in tahta geçtiği 1876 tarihini takip eden yılda ise “93 Harbi” olarak bilinen savaş gerçekleşmiştir. Hem Balkanlar hem de Kafkaslar üzerinden ilerleyen Rusya, Osmanlı Devleti’ne ağır şartlar taşıyan antlaşma imzalatmıştır. Bu savaş, ciddi tazminatlarla beraber Osmanlı maliyesi için ağır yük oluşturmuş, yeni borç kaynakları lazım olmuştur. II. Abdülhamit, ilk önce savaşın getirdiği yükü kaldırabilmek adına politika geliştirmek zorunda kalmıştır. Sulhun inşa edilmesi ve mali dengenin sağlanması için uğraşmıştır. Savaş 1878’de sona ermiş mali durumun borçları ödeyecek durumda olmaması nedeniyle 1881 yılında Duyun-u Umumiye kurulmuştur. Yani Osmanlı maliyesi iflas etmiştir. (Not: Osmanlı Devleti 1874-1875 yılında yani Abdülaziz döneminde, mali dengeyi tamamen kaybetmiş, zaten borçların faizini bile ödeyemez hale gelmiştir.)

Abdülaziz, Kırım Savaşı sonrası donanmayı güçlendirme; II. Abdülhamit ise İstanbul’a kadar gelen Rus birlikleri sebebiyle (hem donanma hem de kara ordusunun modernizasyonu için mali kaynak bulamadığından) kara ordusunu güçlendirme politikası izlemiştir. Bu konuda araştırma yapan Mervin Albert de II. Abdülhamit’in hangisine öncelik vereceği konusunda tercih yapmak zorunda kaldığını yazmıştır. Ayrıca diplomatik anlamda Almanya ile yakınlaşılmış ve Almanya’dan gelen uzmanların görüşleri doğrultusunda “Von der Goltz Paşa” gibi isimlerin tavsiyesi ile taarruz üstünlüğüne dayalı savaş stratejisini uygulamak için kara ordusunun güçlendirilmesine çalışılmıştır.

Donanmaya ait gemiler 1878’de Haliç’e çekilmiş, 1883 yılından sonra Kazanlarının değişimi, Zırhlarının tahkimi, Krupp ve Nordenfeldt toplarının teçhizi için talimatlar vermiş ve gemiler hazır hale getirilmeye çalışılmıştır. Fakat Duyun-u Umumiye’nin kısıtlamaları ve ayrılan bütçenin yeterli olmaması sebebiyle 1890 yılına kadar ciddi bir yenileme yapılamamıştır. Kaari Komatsu da gemilerin 1890’a kadar çok ciddi bir bakıma alınamamasında Duyun-u Umumiye’nin, maliye ve Bab-ı Ali’nin içinde bulunduğu şartları neden olarak belirtmiştir.

1890 tarihinde ise İtalyan Ansaldo Firması ile anlaşılmış, Donanmanın modernizasyonu için ciddi ödemeler yapılmıştır. Ayrıca 1880 yılında Almanya’dan deniz subayları talep edildiği gibi Abdülaziz döneminde göreve gelen Amiral Sir Henry Woods gibi isimlerle çalışılmaya devam edilmiştir. Fransa ve İngiltere’ye zabitler gönderilmiş eğitim amaları sağlanmıştır. Bahriye Mektebinde 1885 yılında görevli sayısı 194 iken bu sayı 1904 yılında 692 kişi olmuştur. Ayrıca Bahriye Mektebinin eğitiminde yeniliklere uygun olarak değişikliğe gidilmiştir.

Zırhlı gemilerin durumuna dair birkaç örnek verecek olursak; Sipariş verilen Osmaniye Zırhlısına II. Abdülhamit Döneminde 1892 yılında yapılan yenileme ile Barbet usulü uygulanarak 21 parça top eklenmiş fakat deneme atışında 16 tanesi tahrip olmuştur. Aziziye ve Orhaniye zırhlıları ise Kazanları değiştirilmiş toplar eklenmiş ve 1897 Savaşında hizmet vermiştir. Sonrasında Kışla gemisi olarak hizmet veren bu gemiler 1909 yılında (Abdülhamit tahttan indirildikten sonra) hizmet dışı bırakılmıştır. Orhaniye 1915, Osmaniye ve Aziziye ise 1925 yıllarında sökülmek üzere satılmıştır.

Mesudiye yine Abdülhamit döneminde yenilenmiş, savaş sırasında bir sürü eksiğinin daha olduğu ortaya çıkması üzerine liman hizmetlerinde kullanılmaya devam etmiştir. Hamidiye Tersane-i Amirede bakıma alınmış fakat Krupp toplarının bataryaları savaş sırasında parçalanmıştır. Asar-ı Tevfik isimli zırhlı ise yenilenmek üzere yurtdışına gönderilmiş, 1908’de ancak dönebilmiştir. 1913’te ise karaya oturarak tamamen tahrip olmuştur. II. Abdülhamit 1883-1906 yılları arasında ayrıca 24 adet torpidobot siparişi de vermiştir.

Tek tek örnekler üzerinden giderek konuyu uzatmak mümkün fakat bütün bu bilgilerden sonra 1890 yılına kadar mali anlamda yetersizlikten kaynaklı bir eksikliğin yaşandığı 1890 yılında sonra yenilenme çalışmalarının çok yönlü olduğu, yurt dışına personel gönderilmesi, uzmanlar getirtilmesi, yenileme anlaşılmalarının yapılması ve modern toplar takılmasına rağmen 1897 Yılında yapılan Osmanlı- Yunan Savaşı’nda istenilen düzeyde olmadığı görülmüştür.

II. Abdülhamit’in bütçe ile ilgili yaşanan sıkıntılar nedeniyle yeterli bütçe ayıramadığı, bu sorunun ortaya çıkmasında ise maliye ve sadaret makamının görüşlerinin de etkili olduğu görülmüştür. Donanmayı bilerek çürüten bir padişah olmadığı maliye ile ülkenin kötü durumu arasında sıkışmış, Abdülaziz döneminde yapılan harcamaların ve hemen akabinde yaşanana 93 harbinin neden olduğu ağır yükü altında kalmış bir padişah resmi gerçekçi durmaktadır.

Bizim kitaplarda bir zamanlar yazdığı gibi 20 yıllık bir çürümeye bırakılma meselesinin gerçekçi olmadığı, Trablusgarp’a yardım götürülememesinin nedenin de aslında II. Abdülhamit olduğu iddiasının gemilerin hizmetten alınma tarihine bakıldığında da çok bir geçerliliğinin olmadığı görülmektedir. Velev ki Trablusgarp Savaşı’nın suçlusu Abdülhamit olacaktır, 93 Harbinde savaşın kaybedilmesinin ve kara ordusunun yenilmesinin sebebini de 1876 padişah olmasını dikkate alırsak başkasının hanesine yazmak lazımdır.

II. Abdülhamit gemileri çürüten değil, olsa olsa mevcut şartlar sebebiyle donanma için yeterli bütçe ayıramayan, her türlü olumsuzluğa rağmen yapılan harcamalar ve modernizasyon çalışmalarından da beklediği sonucu alamayan padişah olarak tarihe geçmeli bu da böyle bilinmelidir.

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!
Günün Karikatürü Tümü

Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...

12
az bulutlu
Puan Durumu
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Namaz Vakti 07 Kasım 2024
İmsak 05:52
Güneş 07:18
Öğle 12:37
İkindi 15:22
Akşam 17:47
Yatsı 19:07

Gelişmelerden Haberdar Olun

@