2011, üniversiteyi bitirip baba ocağına, memlekete döndüğüm yıl. Mevsimlerden kış.
Demirci’deyseniz genelde kıştır zaten. Sıra sıra selvi ağaçlarının olduğu yokuştan tırmanırken bakımsızlıktan sıvası dökülmüş duvarda bir afiş gördüm : “Hemşerimiz Ahmet Şerif İZGÖREN Üniversitemizde Sizlerle.” Videolarından, kitaplarından tanıdığım hemşerimizi dinlemek için konferans salonuna aldım soluğu. Salon tıklım tıklımdı. Çoğunluğu üniversite öğrencisiydi salonun ama halk da azımsanmayacak kadar çoktu. Boş gördüğüm ilk yere oturdum. Sağımda elleri buruşmuş, yüzünde yılların derin çizgileriyle dünyanın her türlü kahrını bir süreliğine kapının dışında bırakmış bir adam, solumda ise soğuktan yanakları kızarmış şalını düzeltmeye çalışan ömrünün nevbaharında bir kız oturuyordu. Ahmet Bey hızlı adımlarla sahneye çıkıp kendini tanıttıktan sonra bir soru sordu dinleyenlere: “Başarılı İnsan” kimdir? Üniversite öğrencilerinden birisi el kaldırarak “Steve Jobs” dedi. Nedenine gelince de “E hocam ısırılmış elma, çok para...” diye cevap verdi. Başka biri “Bill Gates” dedi. Neden deyince de “Hocam hepimizin bilgisayarında, hayatında o var.” şeklinde cevap verdi. Benim de aklımda birisi var ama hem kalabalıktan utandığımdan hem de Steve Jobs, Bill Gates gibi çok para kazanmadığından söylemeye çekindim ilk başta. Cesaretimi topladım, elimi kaldırdım. Elimi değil de gocuğumu görmüştü. Büyüyünce de giyer mantığıyla alınmış hala büyük gelen mavi bayramlık gocuğu.
-Mavi gocuklu genç arkadaşım seni tanıyalım.
- Adım Burak, Demirciliyim.
-Ne işle meşgulsünüz?
-İşsizim.(Benle beraber tüm salon gülüştü.)
-Okuyor musunuz?
-Dokuz Eylül Üniversitesi Türkçe Öğretmenliğini bitirdim.
-Mesleğiniz öğretmenlik, görev yapmayı bekliyorsunuz o zaman.
-Evet, atanmayı bekliyorum.
-Öğretmen kardeşim, başarılı insan kimdir?
-Başarılı insan babamdır, hocam.( Steve Jobs, Bill Gates gibi isimler duyan salon cevabıma o kadar çok güldü ki…)
-Neden baban başarılı insan öğretmenim, anlatır mısınız?
-Babam Demirci’nin Gömeçler köyünden. 8 kardeşler. Köyde “Göde” lakabıyla bilinirler. Köyün en fakir ailelerinden. Çay var ama çok az, sadece misafir gelince içiliyor. Sahurda erişte yapıyor ebem bir çanak ama çocukları uyandıramıyor yemek yetmeyecek diye. O kadar fakirlik var anlayacağınız. Bu fakirlikte okuyamıyor tabii babam. İlkokulu zor bitiriyor köyde. Çok istiyor okumayı babam ama dedem okutamıyor. Babaların hep söylediği “Ceketimi satar okuturum oğlum.” sözünü diyemiyor dedem yokluktan. Neyse iş güç derken babam evleniyor annemle. Göçüyorlar köyden şehre. Var güçleriyle çalışıyorlar sabah tütün tarlasına, akşam halı tezgahına… Babamın içinde kalan okuyamamak hep aklında. Ortaokulu dışarıdan bitirmek için her hafta İzmir’e gidip geliyor dershaneye. Şimdiki gibi kolay değil açık öğretimden okumak o zamanlar. Ortaokulu bitiriyor. Evde bir mutluluk. Babam okumanın tadını almıştı bir kere. Liseyi de bir çırpıda bitiriyor. Yıl 2011, benim üniversite mezuniyetimde babama da kep, cüppe giydiriyoruz çünkü ben üniversiteden mezun olurken babam da okuduğu üniversiteden mezun oluyor. İşte bu yüzden başarılı insan, babamdır.
-Babanız şu an ne yapmakta öğretmenim?
-Bulunduğumuz üniversitede görev yapıyor.( Başarılı insan babamdır dediğimde gülen salon, elleri acıyasıya kadar alkışlıyor bu kez.)
Tüm salonun duygulandığı bu anlarda Ahmet Şerif İZGÖREN, başarılı insanı uzaklarda aramamıza gerek yok, bu topraklar örnek alınacak insanlarla dolu diye başlıyor anlatmaya: Doğuştan görmeyen ressam Eşref ARMAĞAN, Diyarbakır’ın dağ köyünde çileğin ne olduğunu bilmeyen öğrencilerine çilek bulup yetiştirmeyi öğreten öğretmen, eşeğe kitapları yükleyip köy köy dolaşan kütüphaneci Mustafa GÜZELGÖZ, köylüyle iç içe yaşayan, gençlerle vakit geçirip köyü güzelleştiren genç İmam Kazım ve Burak Öğretmen’in azimli babası Nurullah ağabeydir başarılı insan, deyip bitiriyor seminerini. Seminerde yaşananları gören, duyan üniversite talebeleri; babama selam verip tebrik edince anlam veremiyor ilk başta. Başka bir talebe de tebrik edince soruyor babam: “ Hayırdır, neden tebrik ettin?” Seminerde olanları anlatıveriyor bir çırpıda, senin oğlan böyle böyle yaptı diye. Babam eve gelince gözleri dolu ama tebessüm eder bir şekilde : “ Ne yaptın oğlum sen!” deyip sımsıkı sarılıveriyor boynuma.