Dünyanın en eski medeniyet merkezlerinden biri olan Mezopotamya’da yüz yıldır olanlar tarihin doğal akışından ziyade bölgede etkili olmak isteyen, bölgeye çıkarları gereği müdahale eden sömürgeci devletlerle ilgilidir. Bu müdahale kimi zaman askeri güç kullanılarak yapılır kimi zaman ise bölgede etkili olan yerel iktidar adayları ve ajanlar vasıtası ile yapılır. Bu aktörlerin en bilineni “Lawrence,” az bilineni ise Gertrude Bell’dir.
İngiliz doğumlu kadın olan Bell (1868-1926), arkeolog, aeyyah ve İngiliz istihbarat elemanıdır. Oxford Üniversitesi’nden birincilikle mezun olan ilk kadındır. Arapları ve Arap kültürünü çok sevmiş, dağcılığa ve arkeolojiye büyük önem vermiştir. Sıkı bir şair, yazar ve en önemlisi sağlam bir emperyalisttir. İran’a yaptığı ziyaretle Orta Doğu’ya âşık olmuş, zekâsı ve yeteneği sebebiyle de İstihbarat servisi için biçilmez bir kaftan olmuştur. O dönemde Orta Doğu’da bulunan birçok arkeolog gibi istihbarat faaliyetlerinde bulunmuştur. Bell’in en önemli farkı birçoğundan daha etkili olmasıdır. Kendisine yapılan teklifi kabul eden Bell, meşhur Lawrence ile tanışmış Arap kabilelerinin bir kısmının Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmasında etkili olmuştur. 1919 Yılında Paris Barış Konferansına da katılmış olan Bell, Irak’ın baş mimari olarak tarihteki yerini almıştır.
İngiltere’nin I. Dünya Savaşı sonunda Orta Doğu’da kurmayı düşündüğü Petrol Krallığı için en ideal yolun bir Arap devleti kurmak olduğunu düşünmüş böylece Arap Petrolünün istikrarlı biçiminde taşınmasının mümkün olacağını savunmuştur. Tabı bunun için bir de figüran lazım olmuş O figüran ise İlk önce Suriye’de kurulmak istenen Arap Devleti’nin başına getirilmiş, Fransızlar ile yaşana çatışmadan sonra tahtından olmuş ve Londra’da yaşamaya başlamış Faysal’dı. Hâşim’i Soyundan,” Şerif Hüseyin’in” oğlu. Vasıfları sebebiyle çok da itiraz edilmeyecek bir aday.
Lawrence ve Bell’in kendisine götürdüğü teklifi kabul etmişti Faysal. Artık Orta Doğu’da yeni bir devlet doğuyordu. Osmanlı Devleti zamanında Bağdat, Basra ve Musul eyaletlerine bölünen, mezhep ve etnik köken olarak karışık olan bölge, artık tek bir çatı altında birleştirilecekti. Tabi bu birleşme sınırlarını Bell’in çizdiği şekilde olacaktı. Bell, yeni kurulan devletin sadece sınırları ile ilgilenmemiş Irak Devleti’nin bayrağını da tasarlamıştır. Bayrak, sınır, hatta sarayda kullanılacak mobilyalar da hazırlandıktan sonra sıra devlete isim bulmaya gelmiş; Arapça bir isim seçilerek: العراق el-Irak denilmiştir. Bu bölgeye, Arap coğrafyacılarının bir kısmı, bölgenin Fırat ile Dicle arasında yer alan alçak, ziraata elverişli ve ormanı bol bir araziye sahip olması sebebiyle Arapça “kıyı” veya “aşağı memleket” anlamında bu ismin verildiğini belirtmiştir.
Bell’in yapmış olduğu propagandalar sonucunda Faysal “tek aday” olarak girdiği bu seçimlerden %90 ‘dan fazla oy alarak devlet başkanı olmuştur. Irak’ın kurulmasına tepki vermesin ve Irak’ın toprak bütünlüğü zarar görmesin diye Suudi Ailesine Kuveyt topraklarının bir kısmı verilmiştir. (Yıllar sonra Irak yönetimine gelen Saddam Hüseyin ise bu bölgenin hakkı olduğunu iddia edecek ve bölgeyi topraklarına katmak isteyecektir.)
nişanlısını Çanakkale Muharebeleri sırasında kaybetmiş, girmiş olduğu bunalım sebebiyle intihar etmiştir. Bağdat’ta bulunan İngiliz mezarlığına gömülmüştür. Cenazesine Irak Kralı dahil olmak üzere çok sayıda insanın katılmıştır. 2015 yapımı Çöl Kraliçesi adlı filmde Gertrude Bell'in hayatı anlatılmıştır. Bugün Orta Doğu’da Irak diye bir devlet varsa bu Bell’in çalışmalarının, önerilerinin sonucunda var olmuştur. Kişiler üzerinden tarihi olayları değerlendirdiğinizde iki şeyi net olarak görebiliyorsunuz.
Bir kişi demek bazen bir devlet demektir. Devlet denilen her siyasi oluşumdan bağımsızlık adına çok şey beklememek gerekir.
Azize 5 Yıl Önce
Devamını ilgiyle bekliyoruz kaleminize sağlık hocam.
ihsan 4 Yıl Önce
Arkası yarın tadında bir yazı olmuş, devamını bekliyoruz. Tebrikler.