-->
Mevzu TV | Mevzu sadece haber değildir.
2021-01-20 13:06:41

Türk Eğitim Sisteminde Yönetim Sorunları

Özgün AKDENİZ

20 Ocak 2021, 13:06

İnsanlık tarihi boyunca eğitim konusu, toplumsal gündemlerin en üst sıralarında yerini almıştır. Zira bireysel, toplumsal, ekonomik ve siyasal işlevleri açısından göz ardı edilemeyecek bir güce sahiptir. Eğitim, çok boyutlu bir kavram olduğundan klasik bir tanım yapmak zordur fakat en genel haliyle “ Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum, öğrenme ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür.’’ diyebiliriz. Toplumsal açıdan böylesine mühim bir mevzu için tabi ki gelişmiş ve gelişmeye devam eden dinamik sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca tüm dünya ülkelerinde uygulanabilecek tek bir eğitim sistemi de yoktur. Başarılı eğitim sistemi dendiğinde akla gelen ilk iki ülke çoğunlukla Finlandiya ve Güney Kore olacaktır ki bu iki ülkenin eğitim sistemi felsefi açıdan birbirine çok uzaktır. Her toplum mevcut sistemini yenileme ya da olduğu gibi sürdürme arasında gel gitler yaşar.

Türk eğitim sistemi de çağdaş gelişmelerin baskısı altında defalarca değişime tabii tutulmuştur. Kat sayılar, okula başlama yaşı, müfredatlar, lise ve üniversite giriş sınavları, öğretmen ve idareci atama yönetmelikleri ve daha birçok değişikliğe yakın zamanda şahitlik ettik. Hala ulusal ve uluslararası ihtiyaçlarımızı karşılayacak, oturmuş güçlü bir sisteme sahip olduğumuzu söylemek zor.

Genel olarak baktığımızda “eğitim politikamız, eğitim programımız, öğretmen ve öğrenci nitelikleri, fiziksel alt yapı ve ekonomik koşullar ile eğitim yönetimi” konularında ciddi problemler olduğu görülmektedir. Esasen kişisel çıkarları bir tarafa bırakıp bilimsel araştırmaları merkeze alan, günü kurtarmaya yönelik olmayan ve paydaşların fikirlerine başvurularak yapılacak radikal değişikliklere ihtiyaç duyulmaktadır.

Geçtiğimiz 20 yıllık süreçte Türkiye Cumhuriyeti devleti hemen hemen her alanda ciddi atılımlar kaydetti. Bu gelişmeler neticesinde ise yeni dünya düzeninde lider konumda olması çok şaşırtıcı değil doğrusu. Fakat eğitim alanında işlerin pek de iç açıcı olduğunu düşünmüyorum.

Eğitimci kimliğimle, bilgi ve tecrübelerime dayanarak Türk eğitim sisteminin mevcut durumunu değerlendirmek maksadıyla yazıma başlamamın ertesi günü ÖSYM 2021 EKYS sınav tarihini 14 Mart 2021 olarak açıkladı. O halde gelin Türk eğitim sisteminde “Eğitim Yönetimi Sorunlarıyla” devam edelim.

Öncelikle eğitim kurumlarımızda idariciler nasıl görevlendiriliyor ona bir göz atalım. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet okullarında müdür ya da müdür yardımcısı görevlendirme usul ve esasları ‘’Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Görevlendirme Yönetmeliği’’ ile düzenlenmektedir. Yürürlükte olan mevcut yönetmeliğe göre:

Müdür olarak görevlendirileceklerden

· Müdür olarak görev yapmış olmak. · Kurucu müdür, müdür başyardımcısı, müdür yardımcısı ve müdür yetkili öğretmen olarak ayrı ayrı veya toplam en az bir yıl görev yapmış olmak.

Müdür Yardımcısı olarak görevlendirileceklerden

· Müdür, kurucu müdür, müdür başyardımcısı, müdür yardımcısı veya müdür yetkili öğretmen olarak görev yapmış olmak. · Bakanlığın şube müdürü veya daha üst unvanlı kadrolarında görev yapmış olmak.
· Adaylık dâhil en az iki yıl öğretmen olarak görev yapmış olmak şartları aranıyor.

İlk defa yönetici olarak görevlendirilecekseniz yukarıdaki şartları sağladıktan sonra ÖSYM’nin yaptığı EKYS (Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme Sınavı)’ye katılmanız ve 60 üzeri puan almanız gerekiyor. Eğer tüm bu koşulları sağladıysanız sözlü sınava girmeye hak kazanıyorsunuz. Sözlü sınavda kapalı zarflar içinden rastgele seçtiğiniz 3 soruya elinizden geldiği kadar cevap vermeye çalışıyorsunuz. Gerisi tabi ki ilgili komisyonun takdirine kalıyor. Yazılı sınavınızın %60’ı, sözlü sınavınızın %40’ı hesaplanarak görevlendirilmeye esas puanınız oluşturuluyor.

Geçtiğimiz yıllarda yönetici görevlendirmelerinin sadece sözlü sınav ile yapıldığı düşünüldüğünde mevcut sistem biraz daha adil gözüküyor. Fakat yazılı sınav, konu ve soru dağılımlarına baktığımızda pek de amaca hizmet etmediğini görüyoruz.Okullarımızda idareci görevlendirmek için yazılı sınav yapıyorsan lise talebesini sınav yapıyormuş gibi coğrafya, tarihi sormazsın. Bu bilgiler değersiz demiyorum. İdareci seçmek için yapılacak sınavda gerek yok diyorum. Pek doğru bulmasam da merkeziyetçi bir yönetim anlayışına sahip eğitim sistemimizde mevzuat konusundan sadece 8 soru soruluyor. Değerler eğitiminden ve etik ilkelerden de sadece dörder soru bulunuyor. Öncelikle yazılı sınav konu ve soru dağılımları yeniden gözden geçirilmelidir. Eğer ‘’Mevzuat, Eğitim Bilimleri, Değerler Eğitimi ve Etik’’ konularına ağırlık verilirse yapılan yazılı sınav daha işlevsel olacaktır.

Sözlü sınavların belli bir gruba ya da kitleye ayrıcalık tanıdığı düşünülmektedir. Bundan dolayı da her dönem belirli kesimlerce tepki çekmiştir. Ülkemizdeki mülakat yöntemine baktığımızda da haksız bir tepki olmadığı ortadır. Herhangi bir yazılı dayanağı olmamasına rağmen mülakatın varlığından doğan güvensizlik algısını dağıtmak için, geçtiğimiz iki sözlü sınav döneminde adaylara yazılı sınavda aldıkları puanın aynısı verildi. Madem yazılı sınav puanının aynısını vereceksiniz neden mülakat yapıyorsunuz diye sorarlar adama. Buradaki tutarsızlık bile okullarımıza idareci seçme ve görevlendirme konusunda ne kadar yetersiz olduğumuzu gösteriyor. Yazılı sınav bir idarecinin uygulama performansını yansıtmayacağı için sözlü sınav illaki olmalıdır. Yönetim araç ve gereçlerini kullanma, liderlik, problem çözme, insan kaynakları yönetimi gibi genel becerileri ölçmelidir.

Ülkemiz çocuk ve gençlerinin eğitimi okullarımızda gerçekleştiriliyor. Geleceğimiz okullarımızda inşa ediliyor. Bunun için geleceğimizin ilmek ilmek işlendiği kurumlarda; derdi koltuk olmayan, çalışan, çalıştıran, birlik ve beraberliği sağlayarak sorumluluk alanındaki kişi ve grupları doğru yönlendiren, kurum içi huzuru sağlayarak öğretmen, öğrenci ve diğer tüm çalışanlar için güvenli bir ortam hazırlayan, insana insan olduğu için değer veren, sorumluluk almaktan korkmayan, cesur, adil, demokratik ve çağı yakalamış liderlere ihtiyaç vardır. İşte mülakat bu liderleri tespit etmeye hizmet ediyorsa anlam ve önem kazanacaktır. Aksi takdirde “Mülakat Sorunu, Liyakat Sorunu” sloganlarını daha çok duyacağız.

Ne yazık ki okullarımızdaki eğitim yönetimi sorunu, sadece idareci seçme yöntem ve usulüyle bitmiyor üstelik. Sıcak bir çay alın öyle devam edelim.

Türkiye’de “Meslekte esas olan öğretmenliktir.’’ anlayışından okul yöneticiliği uzmanlık olarak görülmemektedir. Oysaki okullarımızın yönetim alanında eğitim almış, akademik performansı yüksek, yenilikleri takip eden ve üreten uzman liderlere ihtiyacı vardır fakat mevcut düzene bakıldığında bırakın uzmanı herhangi bir idareci bulmak bile bazen mümkün olmuyor. Çünkü idarecilik öğretmenler tarafından angarya olarak görülüyor. Okul idareciliği, yüklenen sorumluluk ile kıyaslandığında yetki bakımından ve ekonomik açıdan herhangi bir avantaj sağlamıyor. Sınavlara girerek ilk defa idareci olmak isteyen öğretmenlerin büyük çoğunluğu; tıkanan tayin sistemini delerek bir yerden başka bir yere tayin olma amacıyla başvuruda bulunuyor. Eski idarecilerle biraz sohbet ederseniz de birçoğunun serzenişini dinlemek zorunda kalırsınız. Haksız da değiller hani...

Eğitim yöneticiliği profesyonellik ister. Tıpkı ABD, İngiltere ve Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde nasılsa ülkemizde de eğitim yönetimi uzmanlık alanı olmalıdır ve geliştirilmelidir. Mevcut idareciler hizmet içi eğitimlere tabi tutulmalı, gerekli şartları taşımayan idareciler sistemsel olarak elenmelidir. Eğitim yöneticilerinin yetkileri arttırılmalı merkezi yönetim anlayışından biraz olsun uzaklaşılmalıdır. Parasal açıdan desteklenerek tercih edilebilir hale getirilmelidir. Bu sayede yönetici olmak isteyen eğitimci sayısı artacak ve sistem daha fazla seçenek arasından en iyileri seçmiş olacaktır.

Eğitim sistemimizin merkeziyetçi yapısının eğitim yönetimini olumsuz etkilediği konusuna az evvel değinmiştim. Bunu biraz daha açmak istiyorum. Eğer bir sistem merkeziyetçi bir anlayışla işliyorsa burada yetki ve sorumluluk dengesi iyi ayarlanmalıdır. Aksi takdirde çeşitli yönetimsel problemlerle karşı karşıya kalırız ya da sistemden istediğimiz verimi alamayız. Türk eğitim sisteminde de merkeziyetçi bir yapı hakimdir. Buna bağlı olarak okul idarecilerinin yetkileri oldukça kısıtlıdır. İş sorumluluk yüklemeye geldiğinde ne var ne yok okul idaresinin üzerine yıkılmış durumdadır. Okulu ve paydaşlarını ilgilendiren büyük küçük ne kadar sorun varsa sorumlusu okul idarecileridir. Karşılaşılan problem ile ilgili uzman olmana falan gerek yok. Yukardan aşağı sorumlusun derler ve biter. Sorun çıkmazsa her şey güllük gülistanlıktır. Sorun çıkarsa da vurun abalıya…

Eğitim yönetiminde yetki aktarımı kadar kaynak aktarımı da oldukça önemlidir. Devlet okullarına yeterli kaynak aktarılmamaktadır. Bir okulun maddi ya da manevi her türlü ihtiyacını o okulun idarecisinden daha iyi kimse bilemez. Bundan dolayı okullara yeterli kaynak aktarımı sağlanmalı ve kaynağı kullanma yetkisi okul idarelerine devredilmelidir. Şayet yetki ve sorumluluk arasındaki dengesizlik giderilir ise okullarda nispeten daha az sorun çıkacağı gibi karşılaşılan sorunların çözümü de hızlanacaktır. Sorunları çözdükçe de idareciler “Takındığın apoletle değil, kıldığın hizmetle şeref bulabilirsin.’’ sözünü layıkıyla yaşayacak, her ne koşulda olursa olsun devletinin çocuklarına hizmet etmeyi en büyük şeref sayacaktır.

Ülkemizdeki eğitim yönetimi ile ilgili bir takım eksikliklere değinmeye çalıştım. Farklı görüş ve düşüncelere her zaman açığım. Sizler de düşünce ve önerilerinizi paylaşmak isterseniz yorum kısmına yazabilirsiniz.

Sabırla okuyan tüm dostlara saygılarımı sunarım.

Yorumlar (3)

Volkan Uzunoğlu 4 Yıl Önce

Çok güzel noktalara değinilmiş

Haluk Durmuş 4 Yıl Önce

Kaleminize sağlık sayın hocam.

Özgün AKDENİZ 4 Yıl Önce

Eyw kardeşim

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.