Her sene bu zamanlar bedel ödemek ve bedelini ödemek ile ilgili düşünürüm. Zira 28 Şubata yedi gün kaldı ve birkaç güne kalmaz sosyal medya paylaşımları, videolar birbirini kovalamaya başlayacak. Herkes post modern darbeden bahsedilecek, o dönemin figürlerine lanetler yağacak ve aynı günün akşamına hayat olağan seyrine oturacak.
Daha öncede kaleme aldığım bir yazıda değinmiştim. Anmak ile anlamak aynı şey değildir diye.
Yine aynı noktadayız. Ancak bu sefer farklı şeyler söyleyeceğim. Zira mücadelemizde önemli bir yer tutan bu tür günler, önemli şahsiyetler veya objeler kullanılan, bir yerlere veya bir gruba selam çakılan etkinliklere dönüştü.
İki örnekle örneklendirelim. Şehitlerimizi anıyoruz ancak uğruna şehit oldukları manayı anlayamıyoruz. Malcolm X bunun en açık örneklerinden birtanesi. O hayatı boyunca ABD kisvesine bürünmüş batılla mücadele etti. Ancak onu şehit eden bir dönem birlikte yürüdüğü kardeşleriydi. Hatta o kardeşler ki, onun iman etmesine vesile olmuşlardı. Malcolm anlattıkları islamı yaşamayan Müslümanların kurbanı oldu. Çünkü onlar anlattıkları islamı yaşamıyor, Allah’la aldatıyor ve nefislerini davalarının önünde tutuyorlardı. Malcolm onlara karşı çıktı ve karşılarından durdu. Onlar ise, onun haklı sözünü susturmak için ilk önce onu hain ilan ettiler, yalnızlaştırdılar ve sonra şehit ettiler. Üzerinden uzun zaman geçti ama değişen bir şey olmadı. Bugün İslami mücadele veriyorum diye meydanda gezenlerin kendilerine hakkı söyleyenleri nasıl imha ettiğine ve o mücadelenin içerisinde olanların çıkar ve menfaat için nasıl sessiz kaldığına şahitlik ediyoruz.
Yıllar önce büyüklerimiz bize şöyle bir ufuk çizerdi. “Sizler burada maddi ve manevi eğitimler alacaksınız. Yönetmeyi, adaleti, hak ve batıl mücadelesini öğreneceksiniz. Sonra öğreteceksiniz. Bizler yönetmeye talibiz. Emri bil mağruf için gönderildik.” Bizler tezgâhlardan geçecek bedel ödeyecektik. Ve inancımızı coğrafyamıza hâkim kılacaktık. Bu ufuk çizgisinde yürüyen birçok genç tanıyorum. Onlar şuanda orta yaştalar. Kimsenin ortada olmadığı zamanlarda meydanlarda olanlar, üç kişi ile Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanının kapısına oturup “Başörtüye uzanan eller kırılsın, yine toplandık, yine coplandık, zulme karşı direneceğiz.” sloganı atanlar. Tek başlarına imam hatip eylemleri düzenleyenler ve duvarlara 5+3 yazanlar. Mücadele verildi. Ve kazanıldı.
Peki sonra? Bedel ödeyenlerin yanında ağzı maklübe kokan birileri belirdi. Mücadele devam ederken İngilterelerde okuyanlar bize davadan bahsetmeye başladılar. Bu kulaklar “Sen davayı temsil ediyorsun. Taktığın saat bin liradan aşağı olmamalı” cümlesini duydu. Haklıydı. Çünkü biz 28 Şubatta el fakir içerek mücadele etmiştik. (!) Bizler bedel ödedik. Onlar ise bedelini ödeyerek söz sahibi oldu. Asıl mesele şu ki, ağzı maklübe kokanlar bir takımın mensupları bizlere akıl verir oldu.
Özetle gazozun gazı kaçtı. İsim vermeyeceğim ancak 28 Şubat gibi bir meselede o dönem kısa pantolonla gezen sonrasında ise, yurt dışında okuyup diploma sahibi olan, babasının siyasi vizyonu nedeniyle bir gruba dâhil olan sonrasında bin bir türlü takla ile makam sahibi olan maklübeciler bizlere 28 Şubat’ı anlatır oldular. Ve günümüz gençliğine o günleri anlatıyorlar.
Peki sonuç? Yaşamadığını anlatamazsın. Ezberleyip anlattıkların ise, kulaktan öteye gitmiyor maalesef. Bugün araştırma sonuçları gençlerin %78 inin 28 Şubat Post Modern Darbesinin bilmediğini söylüyor. Bundan büyük meselemiz yok. Bundan önemli meselemizde yok.
Özetle, bedel ödeyenlerin bedel ödeyenlerin önünü geçtiği bir yerde anlamaktan bahsedemeyiz. Anmak ise sadece bir etkinlikten ibarettir.
İslami çalışmalarda; paranın, gücün, akrabanın, makamın, diplomanın ve adamcılığın ön planda olmadığı güzel günlerde buluşmak dileğiyle.
Bedel ödeyenlere selam olsun.
Muhabbetle
Tek başına teşkilat 4 Yıl Önce
Bir günde sahipsiz kalan gençlik. Evet bizi vurdular ayağa kalktik Ama nereden bilelim yanimizdakilerin sırtımızdan vuracağını.